35,2068$% 0.3
36,7672€% 0.92
44,3202£% 0.7
2.968,33%1,32
4.853,00%0,96
3402455฿%-2.02389
11 Nisan 2017 Salı
Teknoloji çağına adım attığımız 85’li yıllarda önce televizyonlarımız da kanal artışı oldu, sonra da renkler..,
Otomatiğe bağlandı telefonlar, artık santral memuresi kızımızın” bir süre sonra aradığınız numaraya bağlanıyorum efendim.” diyen nazik sesini duyamaz olduk. Şehirlerarası, uluslar arası derken birkaç saniyede kolayca aradığımız insana ulaşabildik. Kısa haber almalar nedeni ile artık o eski zevkimiz olan mektup yazma alışkanlığımızı kaybetmeye başladık. Artık ne askere, ne ailemize ne dostlarımıza, ne de sevgililerimize yazamaz olduk. Birkaç dakikaya sığan”Alo! nasılsın, bir sesini duyayım dedim, özlemişim seni, ne haber” gibilerin den birkaç kuru söze alışır olduk.
Hele cep telefonlarının ilkokul çağındaki çocuğa bile indiği günümüz yaşantısında mesajlara takılır olduk.
80’ li yılların öncesini düşündüm, teknolojinin henüz yaygınlaşmadığı zamanları, köylerde elektriğin bile olmadığı, televizyonun değil radyonun bile tek tük ailelerde bulunduğu zamanları. Nallıhan postahanesinde telefon için sıraya girdiğimiz günleri..
Delikanlılık çağlarımızdı o yıllar, siyasetin alabildiğine hüküm sürdüğü, ülkenin kaos ve karmaşa ile boğuştuğu, kahvelerin, sokakların paylaşıldığı, komşu illerin bile birbirine düşman olduğu yılları düşündüm. Onca öfke ve kinimize rağmen yine de romantik bir şeyler vardı içimizde. Dışarıda sert, idealist, politik, duygularından ödün vermez görüntülerimize rağmen, hemen hepimizin de ceplerimizin birinde defalarca okunmuş, okunup katlana yırtılacak hale gelmiş, duygu dolu, hasret ve sevgi kokan mektuplar saklıydı. En umutsuz, en düşkün zamanımızda o eski mektupları okuyarak bambaşka alemlerde rahatlardık. Karanlıklar içinde ,sislerin arasından o mektup sahibi sanki gülümserdi, sevgi dolu gözlerle bakardı.
Daha da eski dönemlere uzandım. İlkokula başladığımız yıllarda, kenarı mavi kırmızı şeritli mektup zarflarını hatırladım, yaz tatillerinde duvarsız bahçelerimizin önünde oynarken postacıyı gözlerdik.
Lise çağlarında, kanımızın kaynadığı çağlarda ya kendi sınıfımızdan, ya da başka sınıflardan beğendiğimiz kızlara sular seller gibi mektuplar döşenir, ama nedense bir türlü veremezdik. Platonik sevdalardı bizimkisi, tek kelime konuşmadan, sadece uzaktan uzağa bakışların birleştiği, hafifçe gülümsemeler, yanaklarda o pembemsi rengi görmeler bizlere yetiyordu.
O yazılan mektuplar, sadece aracılar tarafından verilirdi. Kızın en yakın arkadaşı bu işe her zaman gönüllü oluyordu. Gelecek cevabı beklemenin verdiği o tatlı heyecanı bu gün bile içimizde garip bir sızı ile hissederiz. Aracımızın sanki şimdikinin esrar satıcıları gibi büyük bir gizlilikle getirdiği cevap mektubu, ancak okul tuvaletlerinde defalarca rahatça okuyabilirdik. Uzaktan uzağa bakışmalardaki anlamlar “mektubumu aldın mı?””Aldım, çok mutluyum” sözlerinin tercümesiydi. Ama aracıların her iki mektubu da sansürden geçirdiğini, bizlerden önce onların okuduğunu, belki bizlere imrendiği belki de alay ettiğini çok sonraları öğrenmiştik,
Evet, mektup olayı bu kadar güzeldi bizler için, belki karşı karşıya gelsek o güzel cümleleri kesinlikle bir birimize söyleyemez, kuramazdık ama mektuplarla ne cevher sözler yaratırdık.
Asker mektupları ise bambaşka bir alemdi. Özellikle acemilik dönemlerinde. Aynı kıyafeti giymiş, ne yapacağını, nereye gideceğini bilemeyen yüzlerce şaşkın insanın tek beklentisi memleketlerinden gelecek mektuplardaydı. Gelen mektup açılmış ve okunmuş olursa olsun, asker için o mektubun kutsallığı hiçbir zaman kaybedilmemişti.
Tüm bölük yemekhaneye toplanır, sessiz bekleyişle çavuşun yolu gözlenirdi. Az sonra kucağında koca bir torbayla gelen çavuş görününce çıkan sevinç gürültüleri sert bir komutla bıçak gibi kesilirdi. Çavuş gür sesiyle isimleri okudukça gönüller hep umutla sızlardı. Acaba benim de mektubum var mı? diye. Birden fazla mektubu gelenlere kıskançlık dolu bakışlar fırlatılır, ama en son zarfa kadar o umut hiç tükenmezdi. Eğer mektup gelmişse demli bir çay söylenir, bir köşede efkarla sigara yakılır, tekrar tekrar okunurdu keyifle. Gelmemişse belki bir damla göz yaşına hakim olunamaz, belki içlerden lanet okunur, sessiz fırtınalar koparılırdı.
Böyleydi işte eskiden mektup, şimdi nostalji olan. Günümüzde yaşam kavgası nedeniyle koşuşturmaktan, değil yazmaya okumaya bile zamanın olmadığı bir gerçek. Artık mesajlar bu misyonu götürüyor. İnternet cafeler yazılan duyguların cevabını bekletmiyor, anında iletişim sağlıyor. Yeni nesil artık özlemle beklemiyor, sabrı tahammül edemiyor, günlerce haftalarca beklemeyi. Bizler…..Biz orta yaşlılar da uyduk artık modaya, elimizde cep telefonları ister konuş, istersen mesaj yaz. Mektup değil sadece nostalji olan tabiki de.
Neleri özlemedik ki ! Nallıhan soğukların da sobanın üzerine kolonya döküp alevleri seyreden, mandalinanın kabuklarını sobanın üzerine atıp oda parfümü yapan, bazlama ekmeğini kırıntılarını kurutup, köfte niyetine yiyen sonra gece yatağında tavana vuran ateşin dansında hayaller kurup uykuya dalan Nallıhan çocuklarıydık. Gacım biz…..
Email : tan1er1@hotmail.com Taner DEMİR
Tel:0 553 643 23 69