DOLAR

32,4504$% -0.15

EURO

34,8290% -0.66

STERLİN

40,7959£% -0.56

GRAM ALTIN

2.441,26%0,23

ÇEYREK ALTIN

4.048,00%0,02

BİTCOİN

2073434฿%-1.86554

a
KARAMAN HABER
KARAMAN HABER
İsmailcan KAYA

İsmailcan KAYA

20 Temmuz 2022 Çarşamba

NALLIHAN’IN SİYASİ YÜZÜ

NALLIHAN’IN SİYASİ YÜZÜ
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Yüzyıllar önce Edib Ahmed Yükneki, Atabetü’l-Hakayık eserinde bir kelimeden söz etmiş.
Bu kelime Arapçada at bakıcısı anlamına da geliyormuş.
‘at bakıcısı’
Sys, sasa, seyis, siyasa ve en nihayetinde ‘siyaset’
Kimi için yönetim kimi için ceza kimi için ise bir oyundan ibaret olan anlayış.
Her bir siyasi ilk olarak yerelde bir hakimiyet kurmaya çalışır. Bu yereldeki hakimiyet küçük ilçelerde biraz mütevazilikten biraz halk arasında olmaktan biraz da taşın altına elini koymaktan geçer.
Nallıhan’ımızda birçok şeyin hala eksik olduğunu ve değiştirilmesi gereken şeylerin fazlasıyla olduğunu muhakkak belirtmem gerekiyor.
Neler eksik, neler değişmesi gerek; bunlardan sonraki yazılarımda yer vereceğim.
Herkesin bildiği bilgileri şuan söyleyip sizi sıkmayacağım tabii ki.
Bugün, bir süredir mercek altına aldığım Nallıhan’ımızdaki siyasi partilerin ilçe başkanlarından bahsedeceğim.
Yazı, tamamen bence ve Nallıhan halkının benceleri üzerine yazıldı.
Alınmaca, gücenmece yok.
Sıralama yaparken kesinlikle bir ölçüt alarak yapmadım.
Biliyorsunuz; siyasiler ve kurmayları buluttan nem kaparlar. Bu sözüme de gücenmezsiniz umarım…
Buyrun başlıyoruz.

Ertunç Güngör ( Ak Parti İlçe Başkanı)
Nallıhan siyasetinde hatta Türkiye siyasetinde büyük izleri olan 51. Hükümet Turizm Bakanı Bilal Güngör’ün oğludur kendileri. Nallıhan halkının hemen hemen tamamına yakını kendilerini tanır. İktidar partisi ilçe başkanı olmanın verdiği yetkinlikle siyasetini yürütüyor. Hükümetin ilçemize getireceği hizmetler için özellikle son dönemde belirli aralıklarla Ankara’nın kapısını aşındırdığı aşikar. Hafif sert bir duruşu vardır. Fakat bu sert duruşunu biriyle konuşurken kaybediyor, gerçekten karşısındakini dinliyor görüntüsü veriyor. Sürekli belediye başkanı ve yardımcıları ile görürseniz çok da şaşırmayın. Aynı partiden olmanın verdiği birliktelikle hiçbir zaman ayrılmıyorlar. Kendi teşkilatını da elbet ona göre oluşturmuş. Teşkilatının kendisine bağlılığı dışarıdan bile belli oluyor. Tabii gerçekler kapının içerisinde, ‘bilemeyiz’. Sosyal medyayı tam etkin kullanan siyasilerden biri değil. Bu konuda kendilerinden daha iyileri var. İlçede yaşanan bir sıkıntıda ‘devlet yetkilisi’ edasıyla orayı ziyaret edip yine devlet yetkilisi edasıyla yapılacak süreçleri anlatıyor. Yaz mevsiminin de gelmesiyle ve seçimin de yaklaşmasıyla kendilerini meydanlarda sık sık görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde ilçemizin en düşük nüfuslu mahallelerinden Elvan Mahallesi’ndeki cemiyete bile katılım sağladı. Bu konuda elbet siyasi olarak takdir etmek gerekir. Fakat kendisinin de sıkıntı yaşadığı bir durum var. Nallıhan halkı son dönemde yaşanan sıkıntılardan dolayı kendilerini biraz terletiyor ve terletecek gibi de duruyor. Kendilerine başarılar diliyorum.

Ali Ekber Aytaç (CHP İlçe Başkanı)
Son genel seçimlere göre Türkiye genelinde olduğu gibi Nallıhan’ımızda da ana muhalefet partisinin ilçe başkanlığını yürütmektedir kendileri. Nallıhanlı olmadığını biliyoruz. Nallıhanlı olmasa da Nallıhan’a bağlanmış, kendini adamış. Özellikle tam da bu zamanlar yapılan hacet bayramlarının hiçbirini atlamıyor. Yakın uzak olmadan tüm köylerimizin hacet bayramlarına katılıyor. İl yönetimi tarafından çok sevildiği aşikar. Kesinlikle kendilerini yalnız bırakmıyorlar. Bir hafta bölge milletvekili, bir hafta il yönetim kurulu üyesi, bir hafta partilerinden destekli STK yöneticileri… Muhakkak belirli aralıklarla partilerinden birileri kendilerini ziyaret ediyor. Özellikle dikkatimden kaçmayan bir husus var. Çok ama çok nadiren takım (gömlek, ceket, kravat, pantolon) giyiyor. Genelde üzerinde mavi veya beyaz bir gömlek oluyor. Hava soğuksa da üzerinde normal bir ceket. Sanırım resmiyeti pek sevmiyor. Özellikle son yerel seçimde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kendi partisinden olması bir miktar yetkinlik kazandırdı. Büyükşehir’in yardımlarında ve ürün dağıtımlarında kendilerini sık sık görebilirsiniz. Nasıl bir önceki siyasimizi ‘devlet yetkilisi edasında’ olarak niteledi isem kendilerini de Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yetkilisi edasında olarak nitelemem yanlış olmayacaktır. Düzeltemem gerekirse ‘ortak yetkili’ olarak düzeltebilirim. İttifak gereği bu ABB yetkilisinin bir ortağı daha var. Fakat ilçede bu ortaklık pek sağlıklı gözükmüyor. Hükümet ittifakının ilçe başkanları sürekli birliktelik mesajı veriyorsa muhalefet ittifakı bir o kadar aksi mesajı veriyor. Belki de bizlere görünen budur. Kendilerine başarılar diliyorum.

İlker Oymaağaç (MHP İlçe Başkanı)
Hükümet ittifakının ilçe başkanlarından biridir kendileri. Siyasi görüşünü fiziki yapısından belli eden bir görünümü vardır. Sosyal medyayı etkin kullanan siyasilerden biridir. İttifakın gereği çoğu programda yerini alır. İttifakın sağlıklı bir şekilde yürüdüğünü belirtmek amacıyla belirli aralıklara iktidar partisi ilçe başkanıyla kadrajlara takılır. Belirli aralıklarla da üst düzey yöneticilerine bağlılığını da belirtir. Nallıhan halkının hemen hemen tamamına yakının tanıdığı bir diğer siyasidir kendileri. Önceki dönemlerde Nallıhan’ın siyasi yapısı ve ittifak gereği rahat, kendilerinden emin siyaset yapıyor gibi gözüküyor. Kendilerine başarılar diliyorum.

Yener Samur (İyi Parti İlçe Başkanı)
Son genel seçimde diğer ittifak ortağı ilçemizde ana muhalefet partisi olsa da son yerel seçimde kendilerinin partisi ana muhalefet partisi konumuna gelmiştir (ittifak adayı olarak). Partisinin kurucu ilçe başkanıdır. Kendilerinden sonra isimde bir değişiklik olsa da kısa bir süre sonra kendileri tekrar göreve getirilmiştir. Sebebi yine kapılar ardında kalıyor ‘bilmiyoruz’. Nallıhan siyasetinin içinden biridir. Önceki partisinde ilçe teşkilat başkanlığı görevini yürütmüştür. Dışarıdan sakin ve halka yakın bir duruşu vardır. Halkın da bu duruşa karşı yakınlığı gözle görülüyor. Son dönemde partisi içinde de epey yer edindiğini görüyoruz. Özellikle siyasi bir televizyon kanalının canlı yayın konuğu olması bir önceki cümlemi kanıtlıyor. Genel merkez ve il yönetimleri de kendilerini de asla bırakmıyorlar. Belirli aralıklarla muhakkak ilçemizi ziyaret ediyorlar. Kendilerinin liderleri de ilçemizi bir süre önce ziyaret etmişlerdi. Sürekli olarak halkın arasında gördüğümüz isimlerden biri ve sosyal medyayı oldukça etkili kullanıyor. Muhalefet ittifakının bir diğer ortağı olan siyaside bahsettiğim gibi kendileri de ‘Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yetkilisi edasında’ siyasetini yürütüyor. Kendilerinin ilçe belediye başkan adayları ile de sürekli birlikteliği gözlerden kaçmıyor. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Kemal Varol (Yeniden Refah Partisi İlçe Başkanı)
Nallıhan’da Milli Görüş geleneği ile anılan bir ailenin mensubudur. Bir diğer Milli Görüş geleneğine mensup siyasi parti ile hem ilçedeki konumu gereği komşu hem de ilçe başkanı gereği soydaştır. Nallıhan’da sevimli bir turizm işletmesinin işletmecisidir. Dışardan sakin ve tevazu sahibi bir görünümü vardır. Kendileri sosyal medyayı etkin kullanan siyasilerden biridir. Sosyal medyada dolaşırken yardım çağrılarına cevap vermiş olarak rastlayabilirsiniz. Bu konuda kendilerini takdir ediyoruz. İlçemizdeki liderine bağlılığını en çok belirten siyasi olduğunu söyleyebilirim. İlçemiz, kendilerinin üst düzey parti yöneticileri tarafından bir veya iki defa ziyaret edilmiştir. Belirli aralıklarla resmi programlarda kendilerini görsek de yeni kurulan bir siyasi partinin yeni bir ilçe başkanı olarak Nallıhan halkı tarafından daha fazla ‘göreviyle beraber’ tanınmaya ihtiyacı var. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Feridun Erduman (DEVA Partisi İlçe Başkanı)
Nallıhan’daki en görünür siyasilerden biridir. Mesleği gereği idari işleyişe fazlasıyla hakim olduğunu belli eden, kendinden emin bir yapısı var. Kullandığı düzgün diksiyon da kendilerinin mesleği gereği olduğu aşikar. İlçemizdeki siyasiler arasında sosyal medyayı en etkin kullanan siyasi olduğunu belirtmem gerekiyor. İlçedeki sorunlar, parti propagandası, yapılan faaliyetler ve daha niceleri kendilerinin sosyal medya duvarında yer alıyor. İlçede kurulalı kısa bir süre olmasında rağmen liderini ilçede ağırlayan nadir siyasilerdendir. Yine iktidar partisi ilçe başkanından sonra (ilçe protokolünde ismi yazmasa bile) resmi programlara katılmayı ihmal etmeyen siyasidir kendileri. Mecliste grubu bulunan siyasilerden daha fazla resmi programlarda yerini alması gözlerden kaçmıyor. Fakat dışarıdan görünen o ki fazlasıyla ‘yalnız’. Teşkilatı pek fazla siyasi çalışmalarda görünmüyor. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Mustafa Varol (Saadet Partisi İlçe Başkanı)
Nallıhan’da Milli Görüş geleneğine mensup olarak bilinen ailenin bir diğer üyesidir. Diğer siyasiler tarafından yaşı gereği siyaset üstü bir saygı görmektedir. İlçede siyasi çalışma yaptığı pek fazla görülmese de ittifak ortaklarından biriyle sürekli ziyaret halinde oldukları elbet gözlerden kaçmıyor. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Mehmet Dağdelen (Genç Parti İlçe Başkanı)
Mazisi eskiye dayanan bir siyasi partinin ilçe başkanlarındandır. İlçe bazında tanınırlığa ihtiyacı olan siyasilerden biridir. Belki bu yazı sonrası partisinin ilçemizde var olduğunu yeni duyanlar olacaktır. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Hakan Murat Gök (Memleket Partisi İlçe Başkanı)
Yeni kurulan siyasi partilerden birinin yeni ilçe başkanlarındandır. Nallıhanlı olmadığını biliyoruz. Yine ilçe bazında tanınırlığa ihtiyacı olan siyasilerden biridir. Belki bu yazı sonrası partisinin ilçemizde kurulduğunu yeni duyanlar olacaktır. Kendilerine başarılar diliyoruz.

Yazıyı okumaya başlamadan olumsuz neler yazmış diye merak edenler varsa elleri bir miktar boş olarak dönecekleri için üzgünüm.
Hatta kuvvetle muhtemel yazıyı okurken siyasilerin olumsuz yanlarını içinizden geçirmişsinizdir.
Bu kadar olumsuzluğun arasında biraz da olumlu bakmak gerekir.
Kimse bu yazıyı okuduktan sonra da herkes her şey yolunda sanmasın.
Nallıhan’da eksikler çok fazla.
Nallıhan’da yanlışlar çok fazla.
Nallıhan’da yapılması gerekenler çok fazla..
Bahsi geçen siyasilerimizin tek gayesinin Nallıhan olduğundan hiçbir şüphem yok.
Her birimizin ortak gayesi Nallıhan. Değilse de muhakkak olmalı !
Kimisi farklı bir sıfatla bu ortak gayeye hizmet ederken kimi de siyasi parti ilçe başkanı sıfatıyla hizmet eder.
Unuttuğum veya bilmediğim siyasi parti ilçe başkanı varsa kendilerini halka daha fazla tanıtmalarını tavsiye ederim.
Tüm siyasi parti ilçe başkanlarımıza görevlerinde başarılar diliyorum.
Alınmak, gücenmek yok elbet.
Varsa hatam affola.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere..

20.07.2022
İsmailcan KAYA
nallihanhaber.com

Devamını Oku

Nallıhan Bu Sırayı Mı Hak Ediyor?

Nallıhan Bu Sırayı Mı Hak Ediyor?
5

BEĞENDİM

ABONE OL

Nüfusun Türkiye içindeki payı, net göç hızı, imalat sanayi istihdamının Türkiye içindeki payı, yüzbin kişiye düşen hekim sayısı, tarımsal üretim değeri, sinema salonu mevcudiyeti gibi birçok değişken tablonun oluşumunda rol oynadı. Gerek İstanbul’un gerek Ankara’nın gerekse Bursa’nın ilçeleri bu sıralmada gövde gösterisi yaptı.

Listedeki gelişmişlik sıralamasının 378. sırasına geldiğimizde ise Ankara’nın en güzel ilçelerinden biriyle karşılaşıyoruz. Elbetteki bunu söyleyince hepimizin aklına Nallıhan geliyor.
İpek yolunun incisi, başkentin gizli cenneti Nallıhan.

Tam da yazarın bahsettiği gibi gizli cennet.
Kabuğunu bir türlü kıramayan inci.
Sahiden Nallıhan 378. sırayı mı hak ediyor?
Sıralamanın dışında ilçeler 1 en üst, 6 en alt olmak üzere altı kademeye bölünmüş. Nallıhan üçüncü kademede. Önceki yıllarda yayınlanan raporlara baktığımızda 2017 yılında yine üçüncü kademede, 2004 yılında yine üçüncü kademede ama Türkiye geneli gelişmişlik sıralamasında 872 ilçe arasında 202. olduğunu görüyoruz. Yine 1996 yılı raporuna baktığımızda 858 ilçe arasında 214. olduğunu görüyoruz.
Birçok ünlü isme, hayırsevere; eşsiz doğal güzelliklere, tarihi değerlere, kültürel farklılıklara; verimli topraklara, olağanüstü coğrafyaya sahip olan Nallıhan neden bu sırada ?
Ne oldu da Nallıhan sıralamada bu kadar geriledi ?
– İlçe içinden ilçe mi çıkartıldı ?
+ Hayır
Nallıhan’ın sınırları mı değiştirildi ?
+ Hayır
Peki ya n’oldu ? Bu sorunun cevabı her birimizde gizli.
Çuvaldızı biraz da kendimize batırmamız gerekli.
Daha güçlü ve daha dinamik bir Nallıhan için her birimiz ayrı ayrı çaba sarfetmeliyiz. Milletvekilinden kaymakama, belediye başkanından meclis üyelerine, esnafından gencine, yaşlısına, girişimcisine, partililere ve daha nicelerini bu yükün altına girmelidir.

Kimi ilçemiz şirin kalsın, turizme açılsın yeterli olur diye düşünebilir. Ama onun da bir yere kadar götüreceği gerçeği tablolarla, grafiklerle önümüzde duruyor.
Ne zaman ki birbirimizle tartışmayı ve kendimizi komşu ilçelere kıyaslamayı bırakırsak çok daha güzel bir Nallıhan ortaya çıkacağına inancım sonsuz. Biliyorsunuz ki istiridye kabuğunun maddi ve görsel olarak çok büyük bir değeri yoktur. Ama ne zaman kabuğunu kırar ve içinde koruduğu o inciyi sunar işte o zaman paha biçilmez bir mücevher haline gelir.
“Bizden daha kötüleri var.” cümlesi Nallıhan’ı her geçen gün daha aşağı sürükleyecektir. Onun yerine “Bizden daha iyileri var.” diyerek incinin kabuğunun kırılmasına destek olmalıyız.
Gelin Nallıhan’ın büyümesi ve gelişmesi için birlik olalım. Hizmet ehli kişilerin Nallıhan için yapmış olduğu yatırımlara destek verelim. Eksik olunan konularda da insanlık ölçüsünde uyarımızı yapalım. Nallıhan’ın kalkınması için uğraşan birçok kişi gördüm ve tanıdım.

İnanıyorum ki hep beraber birlik içerisinde Nallıhan’ı kalkındırmayı hedeflersek çok güzel şeyler başaracağız.
Şimdilik kısa bir yorum yazısı olsun.
Bir sonraki raporda Nallıhan’ı daha iyi bir sırada görmek dileğiyle….

 

İsmailcan Kaya
Nallihanhaber.com

Devamını Oku

Karakteri’Z’e Kuşağı

Karakteri’Z’e Kuşağı
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Baktılar böyle olmuyor ve ortak bir isim de bulamıyorlar. 1965 sonrası kuşağa uzmanlardan biri; Malcolm X 65’te suikaste uğradığı için ‘Malcolm X kuşağı’ tavsiyesinde bulunmuş. Bir diğeri ise 65 sonrası kuşağının dışavurumcu olduğunu belirterek ‘ekspresyonist kuşak’ tavsiyesinde bulunuyor. En nihayetinde ortak bir karar alarak 1965-1979 arası yıllarda doğan çocuklara ‘X kuşağı’ adı veriliyor (!).
1980-1999 arası yıllarda doğanlarda düzen bozulmayarak ‘Y kuşağı’ adı veriliyor.
Sırada ise geliyor yeni bin yıla (2000). Uzmanlar epey uzun bir süre düşünüyor. Sonunda yeni bin yılda doğanların farklı olmasına ilişkin karar alınarak ‘milenyum kuşağı’ adı veriliyor (!).
Ardından ‘Z kuşağı’, ‘Alpha kuşağı’ diye adlandırılarak devam ediyor.

Gelelim 2001 ve sonrası doğanlara. ‘Z kuşağı’ adı verilmiş. Üzerine makaleler yazılmış, seminerler düzenlenmiş.
Bazıları ise ‘Z’ ismini beğenmemiş. Biri çıkmış “Bu kuşak olsa olsa dimdik duran ‘Elif kuşağı’ olur.” demiş. Biri “Yok hayır, bu kuşak teslimiyet kuşağı olsa olsa ‘Vav kuşağı’ olur.” demiş. Biri ‘milli kuşak’ demiş. Biri ‘direniş kuşağı’, biri ‘hürriyet kuşağı’, biri de ‘Karl Marx kuşağı’ demiş.
Demişler de demişler…
Bir şeyi unutmuşlar; kuşak sakinlerine sormak.
Gerçi bu kuşağa ne soruldu ki ? Soru sormanın aksine gösterilen sayısız tepki…
Ama, ama, ama ve yüzlerce ama…

Ortada temel bir soru var; belirli yaş gruplarını aynı kaba koymak ne kadar doğru?
Para kazanma derdinde olanla; her gecesi eğlenceyle geçen, şatafatlı bir hayata sahip olan bir mi ? 17 yaşında kucağına çocuğunu zorla almış olan bir mi ? Vatanından zorla kopartılıp farklı bir ülkeye göç ettirilmiş olan bir mi ? Bunların ana sebebi tek tip insan modeli mi ? dahası dahası… Beklentimiz cevabın nesnel olması yönünde.
Peki kuşaklar illa da ayrılacaksa bu kuşaktan beklentimizi ne düzeyde tutmalıyız?
Günler geçtikçe bahsi geçen kuşağı herkes görmeye baaşlıyor. Üstün yetenekli, korkusuz ve fikir sahibi bireylerin içerisinde olduğu bir kuşak. Üretken, sorgulayıcı ve yeniliğe açıkk bir kuşak…
Haberlerin de ardı arkadı kesilmiyor tabii. “15 yaşındaki genç, çözülmeyeni çözdü.”, “13 yaşında rekor kırdı.”… Daha niceleri.

İsim verme yarışına girmek yerine “Bu kuşağa mensup gençlere nasıl yatırımlar yaparız?”, “Nasıl ellerinden tutarız ?” sorularını masaya yatırmalı.
Teknolojinin sarmalı içerisinde doğmuş bu nesile tam anlamıyla inanıyor ve güveniyorum ki geleceğin en’lerinden olmamızı sağlayacaklar. Gerekenler açık ve net: Biraz güven, biraz da destek.
Eğer engin tecrübelerimizin olduğunu düşünüyorsak bu tecrübeleri onların önlerine taş koymak için kullanmayalım.

Z kuşağı adı verilen karakteri’Z’e edilmiş bu nesil neleeeeeer neleeer yapacak kim bilir?
İzlemede kalın…

İsmailcan KAYA
Nallihanhaber.com

Devamını Oku

BİR GARİP ŞENLİK; ON-LİNE BAYRAM

BİR GARİP ŞENLİK; ON-LİNE BAYRAM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bayramlarımız; gönülleri bir eden, insanlık alemini her konuda birleştiren ve beraberliğin yegane nişanı olan değerlerimizdir.

Haftalar öncesinden temizlik başlar. Börekler, dolmalar, baklavalar yapılır. Harçlıklar hazırlanır. Bayramlıklar alınır. Gün gelir bayram olur. Erken kalkılıp abdest alınır. -hele mevsimlerden kış aylardan soğuksa bir o kadar zor gelir- Bir de aile kalabalıksa evin büyüğü ilk girer, diğerleri pide kuyruğu gibi sıra olur. Sıfır model bayramlıklar giyilir ve büyük heyecanla camiye varılır. Yüzlerde tebessümle herkes saf saf dizilir, imamın namaz içinde üç tek-biriyle bayram olduğu sezilir. Nihayetinde çınarlar başta olmak şartıyla camii avlusunda sıralanır sıralanmaz bayramlaşma töreni başlar. Yıllardır birbirini görmeyenler “nerelerdeydin sen yav” dercesine sımsıkı sarılır. Gül kolanyası kokulu yumuşak eller tek tek öpülür, alna koyulur. Asıl olay bayramlaşmanın ardından başlar. Ekip ekip bir araya gelerek ortada binbir çeşit sohbet döndürürler. Kimi çocuk “baba evden çağırıyorlar” dese de nafile. Yıllardır dostunu, akrabasını, büyüğünü görmeyen insan 10 dakikada bırakır mı hiç ? Uzun süreden sonra evlere gidilir. Bambaşka bir süreç ise orada başlar. Büsbüyük sofralar hazırlanır, eller ise öpülmek için havada tutulur. Tabii ki küçüklerin gözü cepte. -Eli öper öpmez büyüğünün suratına bakar- Ziyaretler yapılır daha daha eller öpülür. Ortadan bin-bir çeşit ikramlar hiç kalkmaz.

Böyle tatlı bir süreç işte. Fakat bu sene bu süreç biraz daha farklı olacak. Kapı eşikleri boş, tencerelerde sıradan yemekler, şekerlikler ise alışkanlıktan doldurulmuş…

Aslında bir dostumuza sımsıkı sarılamayacak, büyüklerimizin ellerinden öpemeyecek, kapı kapı dolaşıp bayram kutlayamayacak kadar aciz olduğumuzu bir kere daha hatırlıyoruz.

Çınarlarımız “Ahhhhh ahhh nerede o eski bayramlar?” derdi. Bu yıl bu yakarışı 7-8 yaşındaki çocuklar bile söyler oldu.

Buna rağmen büyüklerimizi unutmayıp imkan varsa telekonferans ile, yoksa da telefon ile bayramlarını kutlayıp nasihatlerini alalım. Küçükleri sevgiden ve bayramdan yoksun bırakmayalım. Kapımızın önüne kolonya ve şekerliğimizi koyarak uzaktan da olsa bayramımızı kutlayalım.

Tabii ki bizler sabırlı olacağız. Bir sonraki bayramlarımızı daha çoşkulu kutlayabilmek için bu bayramımızda fedakarlık göstererek eskisi kadar yakın olmayacağız. Önümüzde daha çoook bayramlarımız var. Varsın bu bayramımız sessiz sedasız geçsin, varsın el öpmeyelim-öptürmeyelim. Telafisini elbette yapacağız. Ama daha fazla birliktelikle ve olabildiğince çoşkuyla…

İnanıyorum ki yakın zamanda bu süreci atlatacağız ve yine birlikte olacağız.

Çünkü biz birlikte güzeliz.

Devamını Oku

Haydi Köylere

Haydi Köylere
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Haydi Köylere

Bu şehir hayatından, betonun gerici havasından sıkıldım. – Sitemim kime onu da bilmiyorum aslında- Hafif kar atıştırıyor dışarıda ve birden gözlerimde rahmetli ninemin odun kırışı beliriyor, burnumda yeni pişmiş pide kokusu, kulağımda kuzineden gelen çıtırtılar…

Yanıma biraz yolluk, biraz da su aldım ve çıktım yola. Küçükken babamla Bayram namazlarına giderken çok heyecanlanırdım. Aynı heyecanı o an yaşadım. Radyo’da Bedia Akartürk “Al Fadimem’i” söylerken Tepe Karakolu’na yaklaştığımı farkettim. Tepeyi inmeden hemen de sağda oluk oluk çağlayan bir çeşme vardı. Çektim arabayı çeşmenin önüne. Dışarı çıkar çıkmaz esen rüzgar “Hoşgeldin” dercesine yanaklarımı hafifçe okşadı. “Hoşbulduk” dedim fısıltıyla. Suyun sesini bir süre dinledikten sonra avcuma doldurup içime çektim. Sanki yıllardır su içmemiştim; tadı, edası farklıydı. Elimi, yüzümü yıkadım; arabada ne kadar şişe varsa doldurdum. – Biliyordum burdan içtiğim gibi olmayacak-  Saatlerce burda kalabilirdim ama hedefime, köyüme az kaldı. Atladım arabaya aynı heyecan devam ettim. Çok geçmeden Mudurnu tabelası çıktı önüme. Mudurnu’yu her zaman çok yakın hissetmişimdir kendime. Samsa Çavuş’un, yiğit adamların diyarı. Cuma namazı için kısa bir mola verdim. Meraklı gözlerle dolanırken Cuma selası okunmaya başladı. Selanın ardından çarşının içinden bir dua sesi geldiğini farkettim. Kayıtsız kalamadım ve büyük adımlarla dua sesine doğru yol aldım. Muhteşem bir manzara karşıladı beni. Ortada bir hoca dua ediyor, cümle sonlarında onlarca insan tek-bir ağızdan “AMİN” diyordu. Ben de açtım ellerimi ,o tek sese katıldım. Amin, amin, amin…

Dua bittikten sonra bir amcaya ne yaptıklarını sordum. Dükkanına davet etti. – Ufak bir manifatura dükkanıydı. Amca ise emekter manifaturacı. Meslekte geçirdiği yılları suratına tek tek nakşetmişti.- Masada duran irili ufaklı iki kulplu bardağa sobanın üzerinde kaynayan ıhlamurdan doldurdu. Başladı anlatmaya. Meğerse bu gelenek ahi geleneğiymiş. Yapılan bereket duası her Cuma tekrarlanır, Orta Çarşı ve Demirciler Çarşısı olmak üzere iki ayrı yerde, aynı anda yapılırmış. Orta Çarşı’da yapılan duaya esnaflar ayakta “amin” derken, Demirciler Çarşısı esnafı oturdukları yerden “amin” dermiş. Orta Çarşı esnafı tüm haftayı oturarak geçirdiğinden, Demirciler Çarşısı esnafı ise hafta boyu ayakta demir dövdüğünden Orta Çarşı esnafı Demirciler Çarşısı esnafına saygı gösterisinde bulunurmuş. İşte zarafet budur, tevazu budur. Uzun süre konuştuktan sonra amcanın elini öperek Cuma Namazı’nı eda etmek için tarihi bir camiye girdim. Namaz sonrası tekrar yola koyuldum. Bir yandan araba kullanırken bir yandan da amcanın sohbetinden ayrılmanın derin üzüntüsü içindeydim.

Bir süre sonra Sorgun Çayı’na geldiğimi farkettim. O eski yerine sığmayan çay – bana küsmüş olsa gerek – kendine ufak bir yol belirlemiş sessiz sessiz akıyordu hüzünlendim. Çayın üzerindeki köprü Bolu-Ankara sınırıdır. Köprüden geçerken “Hooop ! Ankara’ya geldik” diye bağırırdım; domates, fasulye, buğday ve kabak tarlaları “hoşgeldin” derdi. Gözlerim dolu dolu camı açtım “Hooop! Ankara’ya geldik” diye bağırdım; kuru meşe ağaçları bir hoşgeldini çok gördü bana. – belki de Sorkun Çayı gibi onlar da bana küsmüştü.-

Neyse ki yolun solunda bir minare göründü ve birkaz sonra köyümün tamamı… Vakit kaybetmeden köyün meydanına kadar devam ettim, indim arbadan. Dolu dolu bir nefes aldım, ardından bir “Oh” çektim. İnsan bir kuş misali “Kuşu altın kafese koymuşlar vatan demiş”. Köyün çeşmesi duraksız akıyordu. – belli ki çeşme bana küsmemişti – Gözlerimi kapadım, rahatlamak için telefonda dinledğimiz ne kadar ses varsa hepsinin karışımı oradaydı. Tam o seslerden “hoşgeldin” beklerken omzuma bir el dokundu ardından “hoşgeldin” eksik olmadı tabii ki. Kim olduğuna bakmadan o toprak kokulu ele yöneldim, öptüm, alnıma koydum, başımı kaldırdım. Babamın amcası Mustafa Dedeydi. Çilesiz geçmeyen yıllarına ağaran saçları eşlik etmiş, üstüne binen gam, keder ise ömrünün sonuna kadar onu eğik bırakmıştı. İkimizin de gözleri doldu. “Neredeydin yıllardır?” dercesine uzun süre sessizce baktı. Göz göze uzun süre kalamadım. Çünkü mahçuptum. Caminin kenarına oturduk. Uzun süre muhabbet ettikten sonra helalleşerek yanından ayrıldım. Dut ağacının dibinden bir avuç toprak alarak köyü dolanmaya başladım. Kimi evin bacasından duman geliyordu. Gelen odun dumanı değildi; bir ömrün dumanıydı. Bir evin fırınından da duman geliyordu. Oraya varmam bir dakikamı almadı. Selam vererek içeriye girdim. Tanıyamadıkları suratlarından belliydi. Kendimi tanıttım. Fırının başındaki teyze fırın küreğini yere atarak bana sımsıkı sarıldı. Sırasıyla hepsinin unlu ellerini öptüm. O eller benim köyümdü, vatanımdı. Örtünün içine sarılmış katmerli dedikleri yağlı ekmeklerden koydular ortaya. Uzun zamandır bu kadar güzel bir şey yememiştim ben. Yanında ise köy ayranı. Göz yaşlarıyla karışık yudumladım. Bir yandan da tebessüm eksik olmuyordu.

Tüm köyü turladım. Her biri benim parçam, ben de her birinin bir parçasıyım. Yıllardır parçalarımız eksik…

Uğramadık ev, öpmedik el bırakmadım. Zaman bu hızlı geçiyor. Akşam ezanı okunmaya başladı. Eskiden dışarıda oynarken akşam ezanı okununca herkes eve dağılırdı. Hiç istemedim evlere dağılmayı çünkü benim köyde evim yoktu. Aslında biliyordum kime desem evlerinde misafir ederlerdi ama gitmem lazımdı. Bir de eskiden tekerleme söylerdik “Evli evine köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine”. Evet tam da sıçan deliğine gitmem lazımdı. Dört bir yanı beton, soğuk, cansız sıçan deliğine…

Köylerimizi yalnız bırakmayalım. Oarlar bizlerle güzel. Bizler bir puzzle parçasıyız. Ne zaman birleşirsek o zaman güzel bir manzara oluruz…

Köylerin bizden tek bir isteği var “Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel”

Haydi dönüp dolaşıp yine köye gidelim…

  • İsmailcan Kaya
Devamını Oku