DOLAR

32,5766$% 0.06

EURO

34,9740% 0.29

STERLİN

40,6708£% 0.16

GRAM ALTIN

2.423,75%0,07

ÇEYREK ALTIN

4.052,00%0,00

BİTCOİN

2095259฿%-3.01391

a
KARAMAN HABER
KARAMAN HABER
Bahattin Gemici

Bahattin Gemici

20 Eylül 2020 Pazar

Nallıhan köy hayatı

Nallıhan köy hayatı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Nallıhan köy hayatı

Nallıhan Sakarya İlkokulu’nda dördü bitirmiş beşe geçmiştim. Yaz tatilinde köye gitmek için can atıyordum. Pazartesi günü Han Pazarına (Nallıhan Pazarı) gelen dayımla birlikte bir kamyona binerek yola çıktık. Epçeler, Nallıhan’a 36 kilometre uzakta, kırk haneli bir dağ köyüydü. Şoför bizi Meyil köyünde indirdi. Kalan yirmi kilometrelik yokuş yolu yürüyerek, çam ve meşe ağaçlarıyla kaplı dağları, tepeleri aşarak Epçeler’e vardık.

Bizimkiler, ben doğmadan köyden kasabaya göçmüşlerdi. Köyde tarlalarımız, bahçelerimiz vardı; bunları dayımlar ekip biçiyordu. Köydekilerin çoğu akrabamızdı. Ben daha çok Durmuş Dayım ve Nuriye halamda kalıyor, ablalarım Fadime, Safiye, bazen de Asiye ile birlikte hayvan otlatıyor, Kımılca’ya kiraz toplamaya, Kuzanlar’a bahçe sulamaya, bostan çapalamaya gidiyorduk. Acıkınca bohçamızdakileri yiyor, akşam olunca bahçemizden topladığımız meyve ve sebzeleri eşeğe yükleyip eve götürüyorduk.

Köy hayatı çok hoşuma gidiyordu. Her gün başka bir tarlada çalışıyorduk. Arpaları, buğdayları orak ya da tırpanla biçiyor, tırmık çekerek desteleri topluyorduk. Yere dökülen başakları bir kalburun içine toplamak benim görevimdi. Akşam olunca buğday destelerini kağnıya yüklüyor, dağları tepeleri aşarak harman yerine taşıyorduk. Uzun boynuzlu öküzlerimizin çektiği kağnıların inleyen sesleri kayalıklarda yankılanıyor, bana Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda cepheye mermi taşıyan kadınlarımızı anımsatıyordu.
Harman köyün üst başındaydı. Durmuş dayım, Muhsin ve Halil İbrahim eniştem getirilen desteleri harmanın ortasına yığıyor, sapların bir bölümünü yabayla öbeğin etrafına daire şeklinde seriyordu. Dayım, iki öküzün çektiği düveni bir süre sürdükten sonra bana teslim ediyordu. Saplar, düvenle iyice sürüldükten sonra bir tarafa yığılır; dayım ve eniştem rüzgârlı bir havada tınazı savururdu. Savrulan saman tozları insanın yüzüne gözüne yapışır; boynuna, sırtına girer, çok kaşındırırdı. Harman bitince ekinleri çuvallara doldurup ambara, samanı da samanlığa taşırdık. Köylüler kaldırılan ekinin üçte birini satar, üçte birini öğütür, kalan kısmını ise tohum olarak ayırırdı. Yüzyıllardan beri gelenek böyleydi.
Akşamları dağlardan, tarlalardan dönen hayvan sürüleri köy meydanına gelir; koyunlar kuzular meler, inekler böğürür, eşek anırmaları, at kişnemeleri, çan ve çıngırak sesleri ortalığı inletirdi. Buna hayvan sahiplerinin bağrış çığrışları da eklenince ortalık ana baba gününe dönerdi. Bu manzara beni çok etkiler; çoban köpeklerinin kalın sesli havlamalarını, ineklerin, öküzlerin yalaktan su içmelerini, koyunların, keçilerin ağıla koşmalarını hayranlıkla seyrederdim.

Bir ikindi vakti köyümüze yaklaşan motor horultuları duyulunca herkesi bir heyecan sardı. Nereden yolu düştüyse taşlı, çakıllı, eğri büğrü yolları aşarak köyümüze bir kamyon çıkageldi. Çoluk çocuk, yaşlı, genç demeden hepimiz toplandık. Köyde, ömründe kasabaya hiç inmemiş, dünyayı Epçeler’den ibaret sanan yaşlılar da vardı. Kamyondan inen iki adam köydeki işlerini gördükten sonra akşamüzeri yola çıkacaklarını söylediler.

İki ay köyde kaldıktan sonra ailemi, arkadaşlarımı çok özlemiştim. Bu kamyonla kasabamıza gidecektim. Nuriye halam çabucak bana bir torba hazırladı; içine yiyecekler koydu. Bizimkilerle vedalaştıktan sonra kamyona bindim. Dayım ve komşularımız kucaklar dolusu odunu kamyona yüklediler; böylece yol ücretim ödenmiş oldu. Şoför babamı tanıyormuş. Birlikte yola çıktık. Eğri büğrü, engebeli yollarda ilerlemeye başladık. Akşamüstü Döğmeci köyünde mola verdik. Köy muhtarı Mehmet dayı bize sofra kurdu. Karnımızı bir güzel doyurduk. Sohbet esnasında çaylar içildi ama bana çay vermediler.

Muhtar ve köylülerle vedalaştıktan sonra yola çıktık. Zifiri karanlıkta patika yollarda, sarsıla sarsıla ilerliyorduk. Yol kenarlarında derin uçurumlar vardı. İçimi korku sarıyor, yüreğim ağzıma geliyordu. Saatler sonra şoseye indik. Kamyonun horultusundan kulaklarım tıkanmıştı. Sonunda sağ salim Nallıhan’a geldik. Amcalara teşekkür ettikten sonra elimde torbayla evin yolunu tuttum.
Gecenin geç bir vaktinde kapıyı tıklattım. Heyecandan neredeyse ağlayacaktım. Annem uykulu gözlerle kapıyı açtı. Beni görünce çok sevindi, kucaklaştık. Babam başka bir köyde çalıştığı için evde yoktu. Ağabeylerim çoktan uyumuşlardı. Köyden getirdiğim torbadan peynir, yumurta ve tereyağı çıkardım. Annem tarhana çorbası pişirdi, karnımızı doyurduk.
Bir hafta sonra Durmuş dayım bir eşekle Nallıhan pazarına geldi. Geceyi bizde geçirdi. Bana yolculuğumun nasıl geçtiğini sordu.

“İyi geçti” dedim. “Döğmeci köyünde konakladık. Muhtarın evinde yemek yedik, çay içtik.”
“Sen de içtin mi?”
“Yooo! Bana çay vermediler.”
Dayım muhtara kızdı: “Çok ayıp etmiş. Demek ki seni adam yerine koymamış!” dedi. Muhtar bana neden çay vermemişti? Evde çay bardağı mı eksikti, yoksa şeker mi kıttı? Büyüklerin yanında bir çocuğun çay içmesi ayıp mıydı?
Aradan kırk yıl geçti. Nallıhan’da bir dükkânda bu anımı anlatırken orada oturan yaşlı bir amca; “Dayısının o muhtar bendim. Sen gittikten sonra yüreğime takıldı. Hâlâ bunu unutmuş değilim. Sana bir çay ısmarlayayım da borcumu ödeyeyim.ˮ demez mi?
Bu ne büyük bir tesadüftü!.. Bunca yıl aradan sonra Mehmet dayının beni hatırlaması hoşuma gitmişti.
“İçeriz dayı” dedim; “Kırk yıl bekledik. Acelesi ne? Şimdi işim var, inşallah başka zaman.”
Sonraki günler işlerimin yoğunluğundan Mehmet dayı ile karşılaşamadık. Ertesi yıl yaz tatilinde Şahin ustanın dükkânına uğradım:
“Mehmet dayının bir çayını içeceğim. Borcunu ödesin artık.” dedim.
“Sen o çayı öte dünyada içersin. Dayı, sizlere ömür…”
Mehmet dayı, bana bir çay bile ikram edemeden bu dünyadan göçüp gitmişti. Onun ısmarlamak istediği çayı içmediğim için hayıflandım. Şahin’e;
“Öte dünyada, Mehmet dayının sadece çayını değil, kahvesini de içmek şart oldu.” dedim.

Bahattin Gemici
Nallihanhaber.com

Devamını Oku

Merhaba Nallıhan

Merhaba Nallıhan
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba Nallıhan
MERHABA

Nallıhan Haber sitesinde yazı yazmam istenince hemen kabul ettim. İnsan memleketinden uzak olsa da doğup büyüdüğü kasabasını unutmuyor; hemşerileriyle iletişim içinde olmak, duygu ve düşüncelerini paylaşmak istiyor. Ben de bu sitenin GÖRÜŞ köşesinde iki haftada bir makalelerimi, şiir ve öykülerimi siz değerli hemşerimle paylaşmak istiyorum. Hepinize sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler diliyorum. Selamlarımla.

BİLİM ADAMI, TÜRKÇE SAVAŞÇISI
PROF. DR. OKTAY SİNANOĞLU

Yaptığım okuma akşamlarından birinde dinleyicilere, “Seda Sayan’ı tanıyan var mı?” diye sordum. Herkes gülmeye başladı; bütün eller havaya kalktı. “Peki, Oktay Sinanoğlu’nu tanıyor musunuz?” Hiç kimsenin, Türk Einstein’ı olarak anılan ünlü bilim adamından, Türkçe savaşçısından haberi yoktu. Atatürk; “Yaşamda en doğru yol gösterici bilimdir.” demişti. Mutluluk ve refah içinde yaşamak, çağdaş uygarlığı geçmek için aklın ve bilimin yolundan gitmek zorundaydık.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu uzun yıllar ABD’de çalışmış, kendi deyimiyle “emperyalizmin ciğerini” çok iyi bilen biriydi. O, dünyanın en zengini olan 26 ailenin, 3.5 milyar insandan daha çok kazandığını; ekonomiye ve siyasete hükmettiğini; basını, aydınları, örgütleri ve ülke yöneticilerini satın aldığını, dünya nüfusunu azaltmak için gıdalar üzerinde oynadığını, savaş ve hastalıklar yoluyla insanlığın başına türlü belalar açtığını söylüyor; insanları adaletsizliğe ve sömürüye karşı mücadeleye çağırıyordu. Ülkemizin ve dünyamızın içinde bulunduğu bu karanlık dönemde bilim adamlarının söyledikleri büyük önem taşıyor.

BYE BYE TÜRKÇE

Bye Bye Türkçe, Prof. Oktay Sinanoğlu’nun okuduğum ilk kitabıdır. Yazar, bu kitapta eğitim alanında Türkçenin önemi üzerinde duruyor; bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için dilini korumasının şart olduğunu belirtiyor.
“Türkiye’nin savunması Türkçe’nin savunması ile başlar,” diyen yazar, eğitim dilinin her seviyede Türkçe olması gerektiğini; Türk eğitimin ezberci, kopyacı, kalıpçı yetişen nesiller yerine, düşünen, araştıran, sorgulayan ve bilimi kendilerine rehber edinen nesiller yetiştirmeyi hedeflemesini öneriyor.
Fen, fizik, kimya, matematik gibi derslerin İngilizce veriliyor olmasının Türk biliminin gelişmesine engel olduğunu, bu derslerin en iyi Türkçe dilinde öğretilebileceğini ve ancak bu şekilde bilim alanında söz sahibi olabilecek insanlar yetişeceğini düşünüyor. Yazar, bilim dilinin matematik olduğunu ve bu derse çok önem verilmesini belirttikten sonra, Türkçenin matematiksel yapısından dolayı en iyi bilim dili olduğunu ifade ediyor.
“Bilim dili İngilizce’dir, bu nedenle eğitim dili de İngilizce olmalıdır,” diyenlerin büyük bir yanılgı içinde olduklarını belirten yazar, yabancı dil eğitimi yerine yabancı dille eğitimin bir ülkeye, bir ulusa yapılabilecek en büyük kötülük ve ihanet olduğunu haykırıyor.
Prof. Oktay Sinanoğlu, meslek dallarının gereksinimine göre yabancı dil öğretilebileceğini ve üniversitelerde (evrenkent) yabancı dil öğretimi için kurulan hazırlık sınıflarının gereksiz bir zaman kaybı olduğunu; onun yerine hazırlık yılında her öğrencinin, seçeceği meslek ne olursa olsun, matematik, bilgisayar kullanım ve yazılımını öğrenmesinin önemine dikkat çekiyor.
Üniversitelerimizde bilimin her alanında çalışmalar yapılmasını, vatanını ve ulusunu seven, tarihini, kültürünü ve Türkçeyi çok iyi bilen nesiller yetiştirilmesini isteyen Sinanoğlu, her seviyedeki öğretimde gençlerimize hem Batı, hem Türk ve Asya kültür, tarih ve felsefeleri öğretilmesi gerektiğine vurgu yapıyor.

GÖÇMEN HAMAMI

Oktay Sinanoğlu’nun bu kitabından sonra onun birbirinden değerli diğer kitaplarını da okudum. Yazarın, Göçmen Hamamı kitabının arka kapağında yer alan yazısı günümüz dünyasına ışık tutuyor:
“İnsanlık karanlık çağlara doğru hızla götürülüyor. Sınırlar kalkıyor, ulus devletler yok ediliyor, yüzlerce etnik küçük bölünmeler yaşanıyor. Bilim ve teknoloji hiç olmadığı kadar küresel sermayenin elinde. Birkaç küresel şirket enerji kaynakları yanında gıda ve su kaynaklarına da hâkim olmaya başladı. Dünya nüfusu etnik ve mezhep bölünmeleriyle birbirine kırdırılıyor. Diğer yandan da sağlıkla ilgili ilaçlar, aşılar ve serumlarla, gen araştırmalarıyla insanlık büyük bir tehdit altında. Dünya nüfusunun azaltılması, tek bir dünya hâkimiyeti, tek bir dil (köle dili) ve tek bir sahte dinî düzen kurulmak isteniyor. Basın-yayın tekeli insanların gerçekleri görmesini engelliyor. Etrafımızı saran yalan perdelerini nasıl yırtıp gerçekleri görebiliriz? Mutlaka dünyada karanlık çağlara doğru gidişle mücadele edenler var ve her zaman olacaktır. Önümüzdeki yıllarda koltuğunuzda rahatça oturup keyfinizin bozulmamasını sakın beklemeyin. Çünkü insanlığın geleceği tehlikede.”

YAŞAMÖYKÜSÜ

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu 1935 yılında doğdu. 1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliğini okumak için ABD’ye gitti. 1956’da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi. 1962 yılında 26 yaşında modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi tarihinin en genç profesörü oldu.
1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temelini atmıştır. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisi’nin ilk ve tek Türk üyesi olmuş, iki kez Nobel ödülüne aday gösterilmiştir. Sinanoğlu, ünlü sanatçı Esin Afşar Aral’ın ağabeyidir. Onu 19 Nisan 2015’te yitirdik. Işıklar içinde uyusun.
Sinanoğlu, dünyaca tanınmış bir bilim adamı, çok değerli bir Türkçe savaşçısı ve büyük bir yurtseverdir. Tüm yurttaşlarımızı onun kitaplarını okumayı öneriyorum.

KİTAPLARI:

• Göçmen Hamamı,• 2050’ye 5 Kala,• İlerisi İçin,• Türkçe Giderse Türkiye Gider
• Bye Bye Türkçe – Bir NevYork Rüyası,• Büyük Uyanış, • Hedef Türkiye)
• Ne Yapmalı, Yeniden Diriliş ve Kurtuluş İçin,• Batı’nın Batışı ve Dünyada Yeni Ufuklar
• Dayatmalar Kâbusu, / Yeni Bilim Ufukları I,• Yeni Bilim Ufukları 2 (Yeni Bir Matematik Kuramı ve Onunla Bazı Fizik Kimya İlkelerinin Bulunması)
• Yeni Bilim Ufukları 3 (Hayatın Örgüsü Elli Yıllık Biyolojinin Temellerini Sarsan Sorular)
• Açıklamalı Fizik, Kimya, Matematik Ana Terimleri Sözlüğü

Hakkında yazılan kitaplar:

• Oktay Sinanoğlu, Türk Aynştaynı
• Oktay Sinanoğlu, Bir Türk Dehası

Devamını Oku