DOLAR

32,3400$% -0.07

EURO

34,8790% 0.06

STERLİN

40,6534£% 0.01

GRAM ALTIN

2.392,77%-0,15

ÇEYREK ALTIN

3.944,00%0,37

BİTCOİN

2045739฿%6.72825

a
KARAMAN HABER
KARAMAN HABER
Nevzat TÜRKEL

Nevzat TÜRKEL

26 Haziran 2016 Pazar

Nevzat TÜRKEL “Zor Zenaat”

0

BEĞENDİM

ABONE OL

nevzathocaMerhaba değerli okurlarım; bu sayıda ki yazımızda her hafta olduğu gibi, birkaç konuya yer vermek ve bu konularda ki görüşlerimizi siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyorum…

ZOR ZENAAT!
Gazeteci bir üstadımız, gazetecilik için “Zor zenaat gazetecilik” demiştir. Bu mesleği yapıyorsanız bunu zamanla kendinizde anlıyorsunuz.
Bir kere dostunuzun belirli sayıda, özellikle de az olmasına alışacaksınız. Zira yazdıklarınızdan dolayı her zaman rahatsız olanlar çıkacaktır. Her yazıda bir veya birkaç kişiyi rahatsız ederseniz ve benim gibide 29 senedir (1985 den beri) yazı yazıyorsanız çok kişi rahatsız olmuştur, olmaktadır.
Ama çok şükür ki benim dostlarımdan yana bir şikayetim yok. Zira dostumuz sayı olarak belki azd ama öz diye tanımlıyorum.
Herkesin dostu kendine, benim dostlarım da bana diyelim ve konumuza girelim.
Başta da belirttiğim gibi yazılarımız nedeniyle pek çok mektup, e mail alıyoruz. Bunların içinde övgü dolu olanları olduğu gibi, sövgü dolu olanlarda vardır elbette. Övgü dolu olanlar bizi yüceltmeyeceği gibi, sövgü dolu olanlarda bizi yerin dibine batırmıyor. Tabi bu arada her türlü eleştirileri de alıyoruz ve değerlendirmeye çalışıyoruz. Çünkü eleştiriler nasıl olursa olsun bize yol göstermektedir.
Bir kişiden bir bakıyorsunuz övgü dolu bir yazı alıyorsunuz, çok değil, birkaç hafta sonra ise, aynı kişiden sövgü dolu bir yazı alıyorsunuz. Bizim yazılarımıza ne övgü dolu yazıların, ne de sövgü dolu yazıların hiç ama hiç etkisi olmaz.
Pek çok okurumuzda bize yazdıkları yazılarına yanıt beklemektedirler. Elbette hepsine yanıt vermemiz düşünülemez. Zira her yazılana cevap yazmaya kalkarsak, klavyenin başından kalkmamamız gerekiyor.Onun için pek çok yazıya, özellikle de yazılarımızla ilgili veya ilgisiz, münasebetsiz yazılara yanıt vermiyoruz, vermeyi de düşünmüyoruz.
Ama biliyorum ki özellikle sövgü yazanların yanıt beklediklerinden eminim. Kendileri gibi bir pisliğin içine bizi de çekmeye çalışacaklardır. Bu güne kadar böyle bir pisliğin içine bulaşmadım, bulaşmaya da hiç niyetim yok.
Elbette biz de insanız; ne kadar dikkat ederseniz ediniz bazen bilmeden hatalarımız olabiliyor. Böyle zamanlarda ise “Özür dilemenin bir erdem” olduğuna inandığım için hiçbir zaman özür dilemekten kaçınmadım.
Sahi yanıt bekleyenler deyince Rahmetli Uğur Mumcu’ nu “Sakıncalı Piyade” isimli eserinden bir bölümü siz değerli okurlarımla paylaşmak isterim. Mumcu’ nun kitabının 17. basımının 84 ila 88 . sayfaları arasındaki bir bölüm. Merak edenler okuyabilirler.
Ben yazının tamamını alamayacağım sadece bir bölümünü özet olarak buraya almak istiyorum.
Olay bir sıkı yönetim mahkemesi duruşmasında geçer:
“Duruşma sırasında savcı söz alır ve yargıca:
-Efendim tanığın dosyada mevcut bir müracaatı var.
Duruşmayı yöneten Yargıç, Savcının sözünü keserek:
-Evet okuduk, okuduk… Ama bir şey anlamadık.
Savcı izah edeyim der ve izah etmeye başlar:
-Efendim Tanık, Anayasaya saygı yürüyüşü sırasında.. Yargıç Savcının sözünü keser ve :
-Yürüyüşe mi katılmış..? Savcı:
-Hayır efendim… Yargıç sorar:
-Peki dosyada ne işi var… Savcı:
-Efendim tanık o sırada bir siyasi partinin İstanbul il Başkanıymış… Yargıç:
-Ne olmuş yani… Savcı :
-Tanık bu gazeteciye, telgraf çekmiş efendim…
Yargıç sabırsızlıkla bekleyen tanığa dönmüş ve:
-Siz Savcılığa başvurmuşsunuz. Demişsiniz ki, ben bu gazeteciye telgraf çekip, onu kınadım..
Yargıç devam etmiş:
-Ne olmuş kınadıysanız… Tanık:
-Kınadım efendim. Çünkü bu yürüyüşte “Halklara özgürlük, kardeşlik gibi sloganlar atılmıştı. Yargıç:
-Peki bunları bu gazeteci mi söylüyordu..? Tanık:
-Hayır… Yargıç:
-Öyleyse?…. Ve Yargıç gazeteciye dönerek:
-Bak böyle diyorlar, tanığın telgrafına cevap yazmamışsın. Bir diyeceğin var mı?
Gazetecinin yanıtı, tanığın pembe yanaklarını mosmor etmeye yetmişti. Yanıt şöyleydi:
-“Efendim, anayasaya saygı yürüyüşünden sonra bir çok kimseden övgü ve yergi mektupları aldım. Çoğuna cevap vermedim. İşte o günlerde bir zarf aldım. Zarfı açınca, içinden affedersiniz, dışkı çıktı, yani insan pisliği çıktı.”
Gazeteci tanığa dönerek:
Bana gelen insan pisliğine yani dışkıya cevap vermedim… Bu tanığa da cevap vermedim.
Tanık, bu konuşmanın altında kalamazdı. Tam konuşmaya başlamıştı ki, mahkeme yargıcından hiç ummadığı bir karşılık aldı:
-Çık dışarı… Çık!….
Tanık geçte olsa beklediği yanıtı almıştı…. Kimbilir, gereksiz yazıları içinde bizden yanıt bekleyenler var mıdır? … Sanırım yoktur..
Vesselam!… Zor zenaat Gazetecilik!….

HASANOĞLAN!

Hasanoğlan Köy Enstitüsü,
Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu,
Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Lisesi….
Bu ülkeye binlerce aydınlık insan yetiştiren müstesna bir eğitim yuvası….,
Hasanoğlan’ da 17 Nisan 1940 tarihinde, köylere öğretmen yetiştirmek üzere köy çocuklarını toplayıp Hasanoğlan’ da okutup öğretmen olarak yetiştirmişler ve yine köylerine göndermişler.
Köy Enstitülerinde okuyanlar, yaparak yaşayarak öğrenmişler, üretmişler….
Binalarını kendileri yapmışlar, tuğlayı, kiremiti, kireci kendileri yapmışlar, sularını kendileri getirmişler. Meyve bahçelerini, sebze bahçelerini, ahırlarını, kümeslerini, arılıklarını kendileri yapmışlar, hayvanlarını yetiştirmişler, meyvelerini, sebzelerini kendileri yetiştirmişler. Kısacası hiçbir zaman hazıra konmamışlar… Üretmişler, üretmişler, üretmişler.
Ne yazık ki bu gün Köy Enstitüsü mezunu o kadar az kaldı ki, nerdeyse bir elin parmakları kadar!..
İyi ve güzel olan her şeyi karaladığımız gibi Köy Enstitülerini de karalayıp kapattırmışlar. Onların yerine İlk Öğretmen Okulları kurulmuş. İşte bizler bu okullara yetiştik ve bu okullarda okuyup, öğretmen olduk ve yurdumuza özellikle köylerde hizmet ettik.
Hasanoğlan Mezunlarının, merkezi Ankara’ da olan “Hasanoğlan Mezunları Derneği” adında bir derneğimiz var. Bu dernek tüm Hasanoğlanlıları kucaklıyor ve her sene, Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü olan 17 Nisanı içine alan hafta da, bir gün şenlik düzenliyor.
Bu yıl ise 20 Nisan 2014 Pazar günü saat: 10. 30 da amfi tiyatroda bir şenlik düzenledi. Bu şenliğe tüm Hasanoğlan mezunlarını bekliyorlar.
Geçtiğimiz yıl bu şenliğe Nallıhan’ dan bir grup katıldık ve çok duygusal anlar yaşadık, 40 yıldır görmediğimiz arkadaşlarımızı, okuldaşlarımızı, öğretmenlerimizden bazılarını gördük. Mutlu olduk, hüzünlendik, sevindik.
Bu Derneğin Başkanı olan kardeşimiz Sevgili Nermin Yıldırım ve yönetim kurulunda ki arkadaşlarımız, Nallıhanlıları bu yıl düzenlenen şenliğe yine bekliyorlar. Eğer arkadaşlarımızdan da böyle bir talep olursa mutlaka değerlendiren arkadaşlarımız olacaktır diye düşünüyorum.
Hasanoğlan Onurumuzdur!
Ne mutlu Hasanoğlan Mezunlarına…

AŞIK VEYSEL!
“Aşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir. Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar.
Biraz gittikten sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. Pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz.
Aşık Veysel’in tüm parası oradadır. Kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır. Ayrıca parayla beraber birde kağıt bulur. Ve o kağıtta şunlar yazmaktadır: “Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme.
Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa.. “
Ölümünün 41. yılında, ünlü Ozanı küçük bir anekdotla da olsa, saygı ve rahmetle yad edelim istedim.

Saygılarımla..E Mail Adresi: nevzat-turkel@hotmail.com GSM: 0506 865 28 53
Not: Bu yazı 08. Nisan. 2014 tarihli “ Nallıhan’ ın Sesi “ Gazetesinde yayınlanmıştır.