34,3598$% 0.08
36,6007€% -0.1
44,1751£% -0.12
2.890,79%-0,10
4.890,00%-0,16
3045957฿%9.0324
TEKNOLOJİ VE KAYBOLAN MUTLULUK
Eskiden, sokakların çocuk sesleriyle çınladığı zamanları hatırlıyor musunuz? Yazı mahallesinin, Ali Ağa mahallesinin, Hacıbey mahallesinin cıvıl cıvıl çocuklarının sesini duyuyormusunuz? Şimdilerde böyle manzaralarla karşılaşmak pek kolay değil. Çünkü artık çocuklarımız sokaklarda değil kafelerde vakit geçiriyor. Oyuncaklardan çok dijital ekrandaki sanal oyunlarla eğleniyor. Artık arkadaş ortamlarında misket, beştaş, saklambaç oynanmıyor.
O günlere dair tüm güzel şeyler 90’lı yılların sonlarına doğru bitti maalesef. Üzülerek birçok kez tanıklık ettiğim bir olay da henüz yeni doğan bebekler bile sabahtan akşama kadar televizyon karşısındalar, dokunup sorgulamaya başlayacak yaşa gelirken ellerinde muhakkak birer son model telefon yahut tablet var. Çocuk daha dokunmanın ne olduğunu algılama yaşında iken elinde bir ‘akıllı’ telefon, durmadan kurcalıyor. Ebeveynlerin bu görüntü karşısında tepkisi o kadar lakayt ki yemek yemeyen çocuğu televizyona daldırıp yemek yedireninden, uyutmak için kucağına telefon koyana kadar!
Peki ya bu insanlar 15-16 yaşındaki ergen gençlere elinden telefon düşmüyor, sohbete katılmıyorsun’ diye kızan kişiler değiller mi? Öyleyse niçin yetişen nesile kızıyoruz? Asıl hatalı olan aile içindeki eğitimi çocuğuna doğru sağlayamamış ebeveynlerdir. Bu çocuklar ne yapsın, alışıyorlar teknolojik yaşamaya, herkeste görüp istiyorlar da haliyle. Fakat bu akıllı telefonlarımızın yaydığı mavi ışık ve en çok televizyonlardan mağdur kaldığımız radyasyonlar gelişme çağındaki çocuklarımıza zarar veriyor. Gençlerimiz aptallaşıyor,
bir araya gelen eski dostlar artık birlikte yapacak bir şey bulamıyorlar.
Aynı masadaki kişilerin bile hepsi kafasını önündeki sanal kutuya gömüp bambaşka bir dünyaya açılıyor. Halk arasındaki iletişimin bu araçlarla artması gerekirken korkarım ki tamamen kopuyor. İnsanlar artık kiminle ne konuşacağını bilemez hale gelmiş. Yazık, çok yazık gerçekten! Doğrusu bahsettiğim bütün bu durumların içinde an an bulunuyorum ve hissettiğim yalnızca büyük bir boşluk. Bende akranlarım gibi sıkıldığım ortamlarda kaçış yolunu telefona odaklanmak olarak görsem de bu gidişe bir dur demeli. Hepimiz aynı hata içerisine düşmüyor değiliz.
Yavaş yavaş iş çığırından çıkmadan hayata sanal gözlüklerimizi çıkarıp bakmalıyız. Örneğin saygıdeğer anne babalar ailesine olan sevgisini internette değil evde gösterse, çocuklarının elindeki telefon yerine birer kitap koysa, saatlerce gereksiz televizyon izlemek yerine beraber vakit geçirmeyi deneseler. Televizyon karşısına geçip izlenen şey de eskisi gibi özel olsa, tadında bırakılsa. Yaklaşan bahar günlerinde ailece ve arkadaş ortamlarında Hoşebe ye pikniğe gidilse, Nallıhan’ımızın güzel doğasına çıkılsa, papatyalar, gelincikler toplansa, Arkadaş ve dost ziyaretleri yapılsa, teknolojinin verdiği zararlardan biraz olsun kurtulsak ne kadar güzel olur değilmi ? Milli birlik ve beraberlik yolunda adımlar atılsa ilçemizin gelişmesi için projeler hazırlansa, buna ait çalışmalar yapılsa çok güzel olur. Kutlamış olduğumuz Çanakkale şehitlerini anma proğramı gerçekten Nallıhan’da güzel oldu. Kültür merkezimizin salonu bu tür proğramlar için dar gelmeye başladı. İlçemiz Kaymakamı sayın A. Ferhat ÖZEN başarılı çalışmalara imza atmakla birlikte gerçekten Nallıhan halkıyla kurduğu samimi ve sıcak ilişkileri, şehit aileleri ile yakından ilgilenmesi, vatandaşlarımıza gösterdiği güler yüzü ile Nallıhan halkının sevgisini kazanmaktadır. Kendisini kutluyorum. İlçemiz için görev yapan tüm yetkililerimize teşekkür ederken, Kapalı bir Pazar yerimizin, araç park sorununun, Devlet Hastanemizin doktor eksikliklerinin ve mobese kamera sistemi gibi konuların bir an önce halledilmesi için çalışılmasını istiyorum.
Taner DEMİR
İTFAİYECİ KEMAL AMCA