Nallıhan açık hava müzesi. Hürriyet seyahat bölümünde Ankara Nallıhan ilçesi ile ilgili bilgilere yer verildi. Ve bölge açık hava müzesi olarak nitelendirildi. Haberde bundan bir yıl önce Nallıhan Kuş Cenneti’ne yolumu düşürmüş ama ters ışık nedeniyle renkli tepelerini net göremeden yoluma devam etmek zorunda kalmıştım. O gün bugündür hep planlarım arasında bu renkli kayalara tırmanmak vardı ve nihayet gerçekleşti bu yolculuk. Dört arkadaş küçük bir Türkiye turuna çıkmaya karar verdik ve rota bana teslim edilince fırsat bu fırsat, yolculuğu Nallıhan’daki renkli tepelerden başlatmaya karar verdim. Nurten, Şahsenem, Sahir ve ben… Küçük ekibimizle yola çıkmaya hazırdık ancak hava durumundan sebep yolculuğu birkaç gün erteledik. Jipsli tepelere yağmur altında çıkmak en son isteyeceğimiz şey… Ve nihayet vakit geldiğinde suyumuzu, çayımızı ve tüm heyecanımızı aldığımız gibi dağlara doğru, ‘mahşerin dört atlısı’ misali ilerledik. Ayaklar pek yere değmeden tabii. Eteklerimde ziller çalarak… Nallıhan / KocahanÖnce kuş cennetine gittik Hava beklediğimden çok daha güzel hatta mükemmeldi vardığımızda. Bölgenin önemli doğal değerlerinden biri de Nallıhan Kuş Cenneti. Burası seyahatimizin aynı zamanda ilk durağı. Kuş cenneti, Sarıyar Barajı’nın bir uzantısında oluşan göl ve çevresini kapsıyor. Göl hem kuşları hem de renkli tepeleri izlemek için güzel bir nokta. Hele şanslıysanız ve tepelerin aksi göle düşüyorsa o zaman manzara daha bir doyumsuz. İki senedir bu halini hiç yakalayamadım maalesef. Ayna görevi görecek yeterli su birikintisi yoktu. Kuş cennetinde mevsim nedeniyle gram su kalmamıştı bu kez! Uzun zamandır “Nallıhan’ın renkli tepelerine nasıl giderim” planları yaptığım için yola çıkmadan önce pek çok kişiyle konuşmuştum. Yürüyüş grupları genelde araçlarını Kuş Cenneti’nin otoparkına bırakıp yürüyüşü buradan başlatıyor. Ben aracımı Kuş Cenneti’nin etrafından döndürerek renkli kayaların çok yakınına kadar götürmeyi başardım. Bir yerden sonra yol tarlaların içinden geçiyor. Eğer arazi aracınız yoksa yağmurlu havada asla denemeyin. Kalırsınız. O sis nasılsa dağılır… Benim arabam artık kendini 4×4 sanıyor. Tarlaların arasından geçip yolun bittiği yere arabayı bıraktık. O anda renkli dağların bir kısmı sisler içindeydi. “Nasılsa dağılır” deyip moral bozmadan “Hem bu sisli ve güneşli halini kaç kişi görebildi ki” gibi sözlerle kendimizi avuttuk. Rotamızı dağ yürüyüşleri, bisiklet turları, dağ bisikleti gezileri ve 70 kadar farklı etkinlik için açık hava rotalarını sunan Wikiloc adındaki yürüyüş programından seçtik. Programda Nallıhan tepelerine dair birkaç yürüyüş rotası var. Bu rotaları ekleyen hocaları tanıdığımız için bizi çok zorlamayacak birini seçtik. Şunu da eklemeliyim ki Nallıhan tepelerinde rotanız olmadan yürümek tehlikeli bir kumar oynamak demek. Dağlarda hemen şuracıktaymış gibi gözüken hiçbir yere kolayca ulaşılamaz. Hele Nallıhan gibi küçük küçük pek çok tepeden oluşan coğrafyada yönünüzü ve gideceğiniz yolu bilmiyorsanız işler tehlikeli boyut da alabilir. Rotanın sonunda, finalde varacağınız yer Kız Tepesi de denilen renkli kayalar olacak. Ancak öncesinde bir labirentten geçmemiz gerekiyor. Rotayı takip ederek, inerek çıkarak ilerledik. Tekke Köy Bir ara rotadan sapınca geri dönmek zorunda kaldık. Tepelerden akan sular, aralarda dere gibi yarıklar oluşturmuş.
Bu yarıkları atlamak ve çamurda düşmeden ilerlemek zorundasınız. Sonra o yüksek yüksek tepelerin arasında, dünyanın bir kovuğunda unutulmuşçasına koridor gibi bir aralardan bata çıka ilerledik. Neden bata çıka? Çünkü güneş görmemiş yerler, bildiğiniz çamur. Yağmurlu bir havada çıkmamamız gerektiği konusunda uyarılmıştım önceden. “Yerler ıslaksa hiç keyif alamazsınız” demişlerdi. Bunun ne demek olduğunu yürümeye başlayınca anladım. Ama ekip öyle sağlam ki hiç kimseden “Geri dönelim” diyen olmadı. Diyen olsaydı da dönmezdim, o ayrı… Botlarımızın altına yapışan çamur beton gibi bir şeye dönüştü yürüdükçe. En az 15 santim boyum uzadı. Bir süre sonra da ayaklarım yerden kalkmaz oldu. Hemen korkmayın! Çok uzun sürmedi bu şekilde gidişimiz. O daracık koridor yavaş yavaş yükseldi ve bir yerden sonra dik tepelerden birine tırmanıp kolayca çıkabildik yukarıya.
Kolayca kelimesi kişiden kişiye değişir tabii. Tepeleri uzaktan görünce yanımızda taşıdığımız ince belli bardaklarla hayatımızın en güzel çay molasını verdik. Vaktiniz kalırsa civardaki köylerde de çok güzel molalar verebilirsiniz. Şahsenem en önde uzun bacaklarının, iyi botlarının ve ilk defa bastığı yerin avantajıyla kolayca çıktı mesela. Arkadakiler biraz daha zorlandı. Tırmandığımız yerlerin üstü kurumuş kum-çamur kaplıydı. Bastığınız anda üstteki tabaka kayıyor ve alttan ‘mis’ gibi çamur çıkıyor. Arkadan gelen bu çamurda kaymadan çıkmayı başarmalı. Aynı yerlere basmamaya çalışarak tırmanmamız gerekti bu nedenle. Bizim Peru’muz da burası Botlarım pek sağlam olmadığından kaya kaya, bata çıka, nefes nefese tepeye vardım. Ama bu zorlukların hepsine değdi. Tepede gördüğüm manzarayı size anlatmama imkân yok. Hiçbir sözlü ifade, hiçbir kamera o anki manzarayı anlatamaz.
Yaşamak gerekir. Kasım ayının bize hediyesi gibi masmavi bir gökyüzü ve pırıl pırıl bir güneş el ele vermiş hayallerimin peşinden koşarken her şeyin mükemmel olması için çalışıyorlardı resmen. O güneş siz bunu hak ettiniz dercesine vuruyordu rengârenk dağlara. “Bizim Peru’muz, Machu Picchu’muz da burası işte” dedim manzara karşısında. Ancak hedefimize henüz ulaşamamıştık. Kız Tepesi’ne daha yolumuz vardı. O hâlâ sol tarafımızdan bize göz kırpıyordu. Her tepeye çıktığımızda bir çay molası verelim desek de heyecandan devam ettik. En sonunda oldukça yüksek bir noktada verdik çay molasını. Sanırım hayatımın en güzel çay molası da buydu. Elimde üşenmeden taşıdığım ince belli bardağımla bir o yana bir bu yana koşmalarım devam etti molada da. Manzara bir yanda, çeşit çeşit parlak taşlar bir başka yanda. Taş koleksiyonuma pek çok parça ekledim. Tripodumu kurmuş kendi kendime eğlenirken arkadaşım birden kolumdan tutup ‘Hişşşt’ dedi. Kımıldamadan dikkatle yere bakıyordu. “Ne oldu” falan derken çalının dibindeki yılanı gördüm.
Gözleri açıktı, hiç hareket etmiyordu. O çalının üstünden 10 kere geçmişimdir. İyi ki üstüne basmadım ve o da beni tehdit olarak görmedi. Onların yaşam alanında olduğumuzu unutmadan, zarar vermeden ve başımıza bir şey gelmediğine şükrederek uzaklaştık. Renkli kayalar bizi bekliyordu çünkü. Tarlada elektrik şoku Kız Tepesi tüm ihtişamıyla yürüyüşümüzün her anında bizimle birlikte olunca hevesimiz hiç kırılmadı. Bizi hiçbir şeyin yoldan çıkarmasına izin vermedi tepe. Rotadan şaşarsak asla Kız Tepesi’ne ulaşamayacağımızın da farkındaydık. Vardığımızda oradaki kayalara tırmansak mı acaba diye bir-iki denemede bulunduk ama inanılmaz kaygandı. Çok dik bir yeri kaya kaya tırmanmamız gerekecekti. “Gerek var mı” diye aramızdaki konuşmanın ardından karşıdan görmenin de çok güzel olduğuna karar verip dönüşe geçtik. Wikiloc kayıtları dönüş yolunda başka bir rotadan götürüyor. Eğer aracınızı bizim gibi tarlaların arasına bıraktıysanız geri dönüş rotası biraz kafa karıştırabilir.
Şahsenem, bizi indirip çıkarsa da önümüze düşüp götürmeye başladı dönüş yolunda… Farkında değil ama o uzun bacaklarıyla bir adım atıyor, biz iki adım. O iyi botları sayesinde hop diye iniyor, biz debelenip duruyoruz ardında. En sonunda yine o çamurlu aradan kolayca dönüş rotasına girdiğimizde bir oh çektik. Gerisi kolaydı. Hepimiz zafer kazanmış gibiydek. Sonraki 3-4 saat güle oynaya geçti. Arabanın yanına vardığımızda bir ipin üstünden atlamamız gerekiyordu. Yola çıkarken de öyle yapmıştık. Denedim ama bu defa başarılı olamadım. Bir ayağım havada, diğeri yerdeyken ipe verilmiş elektrikle çarpıldım. Evet, çarpıldım… Dizlerimin bağı çözüldü. Hiç üşenmemiş birileri ve bir aküye güneş enerjisi bağlayıp ipe teli dolamış, elektrik vermiş. Sanırım tarlaya domuzların girişini engellemek için…
En son beklediğim şey, dağın başında, tarlaların arasında elektrik çarpmasıydı ama o da oldu. Neyse ki ciddi bir şey olmuyor. Yaşadığım güzelliği hiçbir şey mahvedemezdi ve ben halen çok mutluydum. Beypazarı’nı görün, etli dolma yiyin Nallıhan’ın komşusu Beypazarı, yemekleri ve tarihi konaklarıyla bölgede görmeden geçilmemesi gereken yerlerden. Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlıların egemen olduğu tarihi İpek Yolu üzerindeki Beypazarı’nda Hıdırlık Tepesi, İnözü Vadisi, Beypazarı Kültür Evi, Yaşayan Müze, Yediler Türbesi, Karaca Ahmet Sultan Türbesi ve birbirinden etkileyici konaklar görülecekler arasında. Uğramışken, tarhana çorbasının, taş fırınlarda pişirilen etli güvecin, parmak kalınlığında damarsız ve ince kara üzüm yaprağına sarılan etli dolmanın ve taş fırınlarda yapılan, tazeliğini bir sene boyunca koruyan, çay saatinin vazgeçilmez lezzetlerinden Beypazarı kurusunun tadına bakmadan olmaz. Kuşların toplanma alanı * Nallıhan Kuş Cenneti, İstanbul ve Çanakkale boğazları yönünden gelen kuşların göç yolu üzerinde. 1994’te ‘Doğal Koruma Alanı’, 2005’te ‘Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’ olarak korumaya alındı. * Birçok yaban hayatı koruma bölgesine de komşu. Bölgede pek çok endemik bitkiyle birlikte bugünkü koyunun atası yabankoyunu, geyik gibi canlılar yaşıyor. * Bugüne kadar 191 kuş türü gözlemlenen Nallıhan Kuş Cenneti birçok türle birlikte küçük akbaba ve akkuyruklu kartal gibi nadir ve yok olmak üzere olan türlerin de ürüme alanı olarak önemli bir role sahip.
Nallıhanhaber.com size daha iyi hizmet sunabilmek içinİhlas Haber Ajansı ve Anadolu Ajansı abonesidir.