Nallıhan’ın Sobalı Evleri

Nallıhan Sokaklarında misket, saklambaç; duvar üstlerinde beştaş, dama oynanan o eski sobalı evler, şimdinin ruhsuz bloklarından daha sıcaktı, kucaklayıcıydı. Sadece evleri değil mahalleyi de ısıtan gürül gürül yanan sobaların külleri, mahallenin buz tutmuş yollarına dökülür, sabah ayazında okuluna, dolmuş durağına gidenler kayıp, düşmeden inerdi böylece yokuşları. Nallıhan’da büyüyüp te Sobalı evlerde yaşamayan yoktur. Soba başında ders yapmanın zevkini Nallıhan çocukları iyi bilirler. Nallıhan’ın cefakar anneleri sobanın sıcaklığını anımsatır evlatlarına. Kedili evlerde, soba başını kimseye kaptırmazdı Tekirler, Sarmanlar. Pamuk yada Boncuklar. İşten, okuldan dönenler, dışarıda oynayıp ayakları su almış, kartopu yapmaktan parmakları tutmaz olmuş çocuklar içeri girer girmez soluğu sobanın başında alırdı. Önce sobaya uzanan eller sonra da sobaya arka dönülerek sırtlar ısıtılırdı. Sobaların üstleri hiç boş kalmazdı. Ne varsa yıkanacak, sıcak suyla yıkansın diye ille de koca bir bakır güğüm ile çaydanlık cızırtıyla kaynardı sabah akşam. Sobalı evlerin müziğiydi kaynayan su cızırtısı. Sobalı evlerin kokuları olurdu bir de. Sobanın üstünündeki kalın dökme demir üzerinde kebap olan kestanelerin, dilimlenip iki yanı da kabara kabara pişen patates dilimlerinin kokusu sarardı etrafı. Soba yanındaki minderlerde, divanlarda oturulup, sıcacık sohbetlere dalınırdı. Ara sıra perdeler açılıp, yağan kara bakılır sonra yine sohbete dönülürdü. Sohbettekilerden biri muzip ise soba başı konuşmaları her akşam yinelensin istenirdi. Gülünürdü, kebap olmuş kestanelerden yenilirdi, dem kokulu buğular çıkaran çaydanlıktan çaylar içilirdi, hatta mısır patlatılırdı sobada. Yenen portakalların kabukları sobaya atıldığında ferahlatıcı bir koku yayılırdı. O zamanlar eve hoş koku salmanın yöntemi buydu; plastik kutularda kimya ürünü olan malzemeler bilinmezdi. Soba başı sohbetleri kaybolup gittiğinden beri eminim sıcacık sohbet keyfi de bitti. Yazın bahçeye, balkona asılan çamaşırlar, kışın yeterince sıcak olmayan odalarda bir türlü kuruyamazdı. O zaman imdada borular yetişirdi. Soba borusu etrafına çamaşır asılabilecek kolları olan bir halka geçirilirdi. Onlar yetmediğinde de soba kenarına dizilen sandalyelerde kururdu çamaşırlar. Çeşit çeşitti sobalar. En güzelleri, pahalıları emaye olanlardı. Teneke sobalar, parlak gri soba boyası ile boyanır, holün ortasında parıl parıl parlardı. Sobaları boyamak için fırçalar, boyalar sonbahardan hazır edilirdi. Kömürlüğü dolu olanlar, kış için tasalanmazdı. Ama kömürlüğü boş olanların neredeyse kömürlüğün kapısını yakası gelirdi kışın ayazında. Bazı kömürlükler, apartmanların bodrumlarında olurdu. Geniş olduklarından fazla eşyalar oraya istiflenirdi. Yakalanmaktan korkan hırsızların saklandıkları ilk yerlerdi kömürlükler. Kömür çuvallarının arasında paçayı ele verenlerin yüzleri gözleri kömür karası içinde kalmış olurdu. Sobalı hayatların zorluğu hatırlı da olsa yine de keyfini çıkartmalı. Yitip, kaybolanlar geri gelmezmiş; sobalar da o yitenlerden çünkü. Soba sıcaklığı olmayınca mahalleler ısınamıyor. Birbirine soğuk, sabahsız selamsız komşularla doluyor belki ortalık. sobanın üzerinde bulunan bakır yedekler kadar vefasız şimdi her şey… Nallıhan sokaklarının külü bile eritirken soğuk buzları insanların kalplerindeki soğukluk erimiyor. Nallıhan’da hala sobalı evler var tabi ki de sobanın sıcaklığını kalbimize ruhumuza versin Rabbim. Kaybolan kültürümüz olsun insanlığımız baki kalsın. Tüm Nallıhan’lı okurlarıma selam ve sevgiyle… E mail : tan1er1@hotmail.com Taner DEMİR Tel: 0 553 643 23 69