Nallıhan’da Cuma Hutbesi “ÇANAKKALE VE ŞEHİTLERİMİZ “
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ .
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ: ما أَحدٌ يدْخُلُ الجنَّة يُحِبُّ أنْ يرْجِعَ إلى الدُّنْيَا ولَه ما على الأرْضِ منْ شَيءٍ إلاَّ الشَّهيدُ ، يتمَنَّى أنْ يَرْجِع إلى الدُّنْيَا ، فَيُقْتَلَ عشْرَ مَرَّاتٍ ، لِما يرى مِنَ الكرامةِ .
ÇANAKKALE VE ŞEHİTLERİMİZ Her karış toprağı şehîd kanlarıyla yoğrulmuş aziz vatanımızın, şehîd evlatları! Cuma’mız mübarek olsun. Kardeşlerim! ''Ölürsem şehîd, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle, gerektiğinde vatanı, dini, bayrağı ve diğer kutsal değerleri için savaşmaktan asla çekinmeyen Müslüman ecdadımız; “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” bilgisini öğrenmişlerdi “Kerîm” olan kitabımızdan. “Şehîd”in; Allah yolunda öldürülen mü’min demek olduğunu, bu unvanın da Allah’ın huzurunda nimetlere erişeceğine şahit olunacağı için lütfedildiğini biliyorlardı artık. "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa dahi dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehîd, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehîd olmayı ister." “Bir kimse Allah yolunda şehîd olmayı can-u gönülden isterse, yatağında ölse bile, Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” hadislerini gönüllerine nakşederek, şehitlik ve gaziliğin herkese nasip olmayacağının idrâkinde olan atalarımız, gül bahçesine girer gibi, peygamberine koşar gibi şehadete koşmuşlardır. Aziz Kardeşlerim! Çanakkale Zaferi, Âkif’in; “Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,” diye tasvir ettiği, silah ve asker bakımından üstün olan yedi düvele karşı kazanılmış bir savaştır. Bu savaşın zaferle destanlaşmış olmasının bir tek doğru izahı vardır. O da Mehmetcikteki imandır. Yoksa 215 okkalık (yaklaşık 275 kg) top mermisini kucaklayıp namluya süren Seyit Onbaşıdaki bu güç başka nasıl açıklanabilir ki. Şehîd olacağını hisseden Yüzbaşı Mehmet Tevfik’in cepheden yazdığı mektubunda; “Sevgili babacığım ve valideciğim, belki bilmeyerek size karşı birçok kusurda bulunmuşumdur. Beni affediniz, hakkınızı helal ediniz, ruhumu şad ediniz. Ey akraba ve sevdiklerim! cümlenize elveda. Hakkınızı helal ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Allahaısmarladık, sevgili babacığım ve valideciğim.” diyerek helalleşmesi; Üsteğmen Zahid’in eşine yazdığı mektupta, eşyaları satıp parasıyla mihrini almasını, yetmezse hakkını helal etmesini vasiyet etmesi, Mehmetçikteki imânın açık göstergeleridir. Kardeşlerim! “Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ.” misali şehitlerimiz, kanlarını akıtarak bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış ve onların ruhlarını incitmiş oluruz. Millî Şairimiz Mehmed Âkif’in; “Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.” diye tasvir ettiği, Çanakkale Zaferinde, Kurtuluş savaşında mukaddesatı uğruna canını feda eden bütün şehitlerimize Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyor, gazilerimizi minnet ve şükranla anıyoruz. Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü münasebetiyle Diyanet İşleri Başkanlığınca aziz şehitlerimiz için ülke genelinde okunan 250 bin hatm-i şerifin kabulünü, kutsal değerler etrafında kenetlenmeyi ve birlik beraberliğimizin daim olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Hazırlayan: Abdullah BOZKURT Din Hiz. ve Eğt. Şb. Md. Redaksiyon: İl İrşat Kurulu