ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Dünya tarihinin en kanlı savaşlarından biri olarak tarihe geçen Çanakkale savaşı sadece bizim tarihimiz olarak değil, dünya tarihi içinde çok önemli tarihi bir vesikadır. Bu necip millet canını dişine takmış, etinden ve kemiğinden adeta kale kurarak, yedi düvele karşı kahramanca çarpışıp vatanını mukaddesatını korumuş ve dünya tarihine altın harflerle “Çanakkale geçilmez” diye yazdırmıştır.
Peki Çanakkale’yi geçilmez yapan ruh, hangi ruhtur? Çanakkale savaşına şöyle bir baktığımızda Avusturalya’sından tutun da Kanada’sına kadar; hatta Hindistan’dan, Nepal’den, siyahi Afrika devletlerine kadar; Hindusu, yamyamı her türlü milletten asker toplanarak bu necip milleti tarih sahnesinden silmek için Çanakkale’ye geldiklerini görmekteyiz.
Burada Manen Allah tarafından desteklendiğimizin o kadar çok örnekleri var ki ben en çok etkilendiğim birisini bu önemli günde siz okurlarla paylaşmak istedim.
Osmanlının son devrin alimlerinden Alasonyalı Cemal ÖĞÜT Hoca efendi anlatıyor:
1928 yılında Hacca gittiğinde, Cemal ÖĞÜT Hoca efendi Mekke’deki vazifesini tamamladıktan sonra Medine’ye gider. Vaktinin çoğunu Mescidi Nebevi’de geçirir. Bu arada Efendimizin SAV kabri şerifinde görevli olan Türbedarla da bir yakınlık kurar ve aralarında güzel bir dostluk başlar.
Tabi onunla zaman zaman konuşup sohbet ettiklerinde bir şey dikkatini çeker. Türbedar, Osmanlı’nın adı geçtiği yerde muhakkak bir saygı ve hürmet belirtisi göstermektedir. Bu durum Cemal ÖĞÜT Hoca efendinin merakını celb eder. Bir gün sorar:
Sizde Osmanlı’ya karşı derin bir muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı? Türbedar derin bir düşünceye dalar, kısa bir süre sonra şöyle der: Allah Resulu’nün muhabbeti, Osmanlı’yı sevmemi gerektirir. Cemal Hoca Pek bir şey anlayamaz. Israr edince Türbedar anlatmaya başlar.
1915 yılının Hac mevsimi idi. Her Hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan Mü’minler geliyordu. Bu gelenler içerisinde Hindistan ulemasından olan alim, zahid, ehl-i keşif bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah Dostu ile, sizinle olduğumuz gibi yakınlığımız oldu, sohbetlerine katıldım.
O zamanlarda Osmanlı zor durumda idi. Ehli küfür islama savaş açmıştı. Hindistanlı Alimde bir şey dikkatimi çekmişti. Namazda, Sohbette, yürürken hep ağlıyordu. Kendisine bunu sordum: Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı halde devamlı ağlıyorsun. Ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var. Bunun sebebi nedir?
Beni yanına oturttu. Ağlaması iyice arttı sonra gözyaşlarını silip dedi ki : Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan geldim. Ben Kainatın efendisi’nin kokusunu Hindistan’dan alırdım. Şimdi yanında olduğum halde bunu hissetmiyorum. Ne oldu. Ben bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Peygamber Efendimiz SAV benim üzerimden himmetinimi çekti. Yoksa efendimiz burada değil mi? Burada olsa onu hisseder, ruhaniyetinden bereketlenirdim. Dedi. Türbedar bu Allah dostunu dinledi. Ancak bir yorum getiremedi. O gece bu düşüncelerle yatan türbedar gece rüyasında Peygamberimizi SAV karşısında gördü. O esnada yaşadıkları ve Hind aliminin durumu aklına geldi. Ama edebinden konuyu soramadı. Efendimiz SAV durumu anladı ve buyurdu ki:
O kardeşimin hissettikleri doğrudur. Ben şu an her zaman ki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale’deyim… çok zor durumda bulunan Müslüman Türklere yardım ediyorum!
Dolayısıyla sizler, Çanakkale’de Efendimizin yardımına mazhar olan bir milletsiniz. İşte o yüzden size olan sevgim büyüktür.
Bu vesile ile Tüm Nallıhan’lı okurlarımın 18 Mart Çanakkale Zaferi ve şehitlerini Anma gününü tebrik eder. Saygılarımı sunarım. Hoşçakalın.
Tel:0 553 643 23 69 Taner DEMİR