BİNBAŞININ KIZININ NALLIHAN AŞKI
1956-1957-1958 yılları. İlkokulun ikinci, üçüncü, dördüncü sınıflarını Nallıhan'da okudum. Biz üç kardeştik. Abim Metin ve benden üç yaş küçük kardeşim Mete.
Annem Nallıhan ilkokulunda öğretmendi, Enise ARIK. Babam da Binbaşı rütbesiyle Nallıhan Askerlik şube başkanı, Sadık ARIK...
Çocukluğumun en güzel yıllarını Nallıhan'da yaşadım. İlk okul arkadaşlarım Meliha, Ruhan BAKKALBAŞI, Adile KALCIOĞLU, Vedat ve sınıfın en uzunu Adem'i hatırlıyorum. Öğretmenlerim Saadet hanım, Mürşide SÜER hala hatırımda. Mürşide hanım o zamanki Nallıhan Kaymakam'ının eşiydi. Oğlu Sakıp SÜER, kızı Ay ile arkadaşlık ederdik.
Nallıhan çarşısında Berberlik yapan Ali DOĞAN amca'nın komşusuyduk. Eşi Şengül, annesi Ayşe hanım en yakın kapı dostlarımızdı. Şengül hanım'ın, biz oradan ayrıldıktan sonra doğan kızlarından birine benim adım olan Meral adını verdiğini anımsıyorum...
Evimiz İlkokulun hemen arkasında idi. Okula geç kaldığımızda, evimizin hemen karşısındaki yol boyunca uzanan duvardan atlardık, ön kapıya kadar yürümemek için. Müdür muavini Emin Bey'e yakalanınca da halimiz perişandı... Bir de uzun boylu, esmer bir öğretmeni vardı okulun; Aziz Bey. Ondan da çok korkardık.
Sonbahar mahalle aralarında pekmez kaynatılır, biz çocuklara da pekmezin köpüğü yedirilirdi. Arka mahalleden Tombak teyze, evlere gelir güzel ipek yorganlar dikerdi. Evimizin, bize o zamanlar pek büyük gelen bahçesinde tavuk besler, onları kuluçkaya yatırırdık. Kedilerimiz vardı, baharda yavrulayan. Bahçemizdeki leylaklar baharın kokusunu taşırdı. Asmadan henüz korukken üzümleri yemeye başlardık.
Yazın çayırda yağlı güreşler yapılır, onları seyretmeye giderdik. Yılda bir kez Nallıhan'a panayır kurulurdu. Şimdiki sirklerin alası o zamanlar Nallıhan'a gelir, duvarda dönen motorsikletli gençleri heyacanla seyrederdik...
Kadınlar, çeltik tarlalarında ayakları suda ot ayıklarlardı. Çeltik tarlaları boyunca uzanan yoldaki iğde ağaçlarından iğde yer, birbirimizin kulağında çitlenbik patlatırdık... Okulla pikniğe gider, yumurtaları tokuştururduk. Okul çıkışlarında mutlaka, ip atlar, yakan topu, köşe kapmaca, sek sek oynardık.
Sarıyar Barajında Amerikalılar çalışırdı. Hafta sonları ailece Baraja Caz'a giderdik. Büyüklerimiz tüm şıklıklarıyla tango yaparlar, biz de onları hayran hayran seyreder, kız kıza dans eder, onlar gibi fiğürler yapmaya özenirdik. İlerleyen saatlerde, müziğin ve eğlenmenin zevki uykuyla ağırlaşan göz kapaklarımıza mağlup olurdu. Sonra orada mı kalırdık, eve mi dönerdik hiç hatırlamıyorum. Uyumuş olmalıyım...
İlk bebeklik dişlerimiz yerini asıl dişlerimize bırakmıştı. Biz Nallıhan'da iken düşen dişlerimizi, benden yalnızca 1,5 yaş büyük olan abimle birlikte, annemin tavsiyesine uygun olarak, okul binasının dış cephesindeki bir oyuğa yerleştirmiştik.
Annem, dişlerinizi okula koyun ki, hep okuyun, büyük adamlar olun, derdi. Şimdi düşünüyorum da annemin bizim için istekleri gerçekleşmiş sanki. Abim şu anda Boğaz içi Üniversitesinde Profesör. Bense 30 yıl devlet hizmetinde çalıştım. Bunun son 15 yılı yönetici olarak geçti. Geçen yıl emekli oldum. Şimdi de İstanbul Kültür Üniversitesinde öğretim görevlisiyim; Daha yazılacak o kadar çok şey var ki...Ne güzel günlerdi onlar... Şimdi altından öte platin oldular...
Babamın tayini İstanbul'a çıkıp ta Nallıhan'dan ayrılırken hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Bir kamyona yüklenmiş eşyalarımız, geride kalan güzel evimiz, arkadaşlarım, mahallem, okulum, Nallıhan'ın bin bir renkli bağları, yolları, dereleri, tepeleri... Sanki tüm hayatımı Nallıhan'da bırakmış gibiydim. Oradan ayrıldıktan sonra uzun yıllar kendimi hep Nallıhan'lı gibi hissettiğimi söylemeliyim.
Bir daha da oralara gelmek kısmet olmadı. Hesaplıyorum da neredeyse 50 yıla yaklaşmış! Bu akşam TRT 2 deki Nallıhan'la ilgili programı izlerken bir karar verdim. İlk fırsatta inşallah Nallıhan'a geleceğim. Biliyorum ki her şey çok değişti. Sevdiklerimiz de artık yoklar... Ama Nallıhan'ın taşlarına sinmiş ayak izlerimiz, tepelerinde yankılanan seslerimiz ve sevdiklerimizin her yıl baharın esintisi ile gelen, bizi koruyan duaları biliyorum ki hala orada."
Nallıhan' da bir memur çocuğunun bu duygusal sözleri beni çok etkiledi. Nallıhan sevdalısı olmak için illa ki Nallıhan'lı olmaya gerek olmadığını tekrar tekrar düşündüm. Araştırmacı biri olduğum için sadece bu güzel anıyı sevgili Meral ARIK hanımefendiden aktarmakla kalmadan araştırma yaptım.
Anı 2006 yıllarına aitti. Meral Hanımın Binbaşı babası ile Öğretmen annesinin rahmetli olduklarını, anısında isimleri geçen öğretmenlerinden Emin Bey'in Emin GÜNEY olduğunu, Aziz Bey'in Aziz AYVAT olduğunu, her ikisinin Meyil köyünden olduklarını vefat ettiklerini öğrendim. Sınıf arkadaşlarından Ruhan BAKKALBAŞI'nın dönemin Nallıhan Orman Şefinin kızı olduğunu tayin olup gittiklerini öğrendim.
Komşuları Ali DOĞAN amcanın vefat ettiğini kızları Meral'in Ankara'da olduğunu, sınıf arkadaşının adını Meliha olarak yazdığı kişinin hepimizin yakından tanıdığı Emekli öğretmen Meliha ÖZBEK olduğunu tespit ettim. Meliha Hocamızın eşi emekli öğretmen yazar Mehmet ÖZBEK hocamı aradım. Hemen beni evine kahve içmeye davet etti. Sohbet ettik. Meliha ÖZBEK hocam ilkokul arkadaşı olan anısını paylaştığımız Meral ARIK la ilgili okul anılarını anlattı. Meral Hanımı bu yazıdan sonra Nallıhan'da misafir ettiklerini, eski evlerinin önünde çektirdikleri resimleri gösterdi.
Anı da bahsi geçen Nallıhan ilkokulu şimdiki belediye binasıdır. Meral ARIK’ın evi de Dostlar sofrasından direk yokuşa doğru çıkarken sağdaki evdir. Bizlerle bu güzel Nallıhan anısını paylaşan Meral Hanıma, araştırmada bana çok yardımı olan sınıf arkadaşı Meliha ÖZBEK hocama, eşi Mehmet ÖZBEK ile bu anının yazılmasına TRT 2 de yaptığı programla sebep olup, kitabında yayınlayan Nallıhan kitabının yazarı Sayın Mesut ŞENER'e teşekkür ederim.
Tel:0 553 643 23 69
Email : tan1er1@hotmail.com Taner DEMİR